Ahmed el Hasan

Hutbet-ul Beyan

Posted on

Hz. Ali: Gaybın anahtarları benim yanımdadır.

Onları Hz. Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’den ve benden başkası bilmemektedir.

Ben her şeye âlim ve her şeyi bilenim.

Ben Hz. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in hakkında şöyle buyurduğu kimseyim: “Ben ilmin şehri, İmam Ali Aleyhisselam onun kapısıdır.”

Benim önceki semavi suhuflarda zikir olunan Zulkarneyn.

Benim on iki çeşmenin aktığı mukerrem ve aziz taş.

Süleyman bin Davut’un yüzüğü benim yanımdadır.

Benim mahlûkatı sürükleyen.

Benim Levhi Mahfuz. Benim basiretleri ve kalpleri değiştiren.

Mahlûkat bize döner ve onlara hesap soracak olan biziz.

Hz. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şu buyruğu : “Ey Ali Aleyhisselam! Yol senin yolundur, kıyamet günü mahlûkatın toplanacağı mekân senindir.”

Geçmiş ve geleceğin yazılı olduğu kitap ilmi benim yanımdadır.

Benim ilk Âdem, ilk Nuh.

Benim ateşe atıldığı andaki Halil İbrahim, benim Musa. Benim müminlerin munisi.

Benim Sebeplerin Fettah’ı (var edicisi).

Benim bulutları icat eden.

Benim ağaçlara yaprak veren ve yeşerten.

Benim pınarları ve nehirleri var edip coşturarak akıtan.

Benim yeryüzünü yayan ve yedi göğü yükselten.

Fasl-ul Hitap benim yanımdadır.

Benim cennet ve cehennemi bölen.

Benim Allah’ın vahyini tercüme eden ve Allah tarafından masum kılınan.

Benim yeryüzündekilere ve gökyüzündekilere Allah’ın hücceti.

Benim Allah’ın ilminin hazinedarı.

Benim Adalet ve Kıst üzerine kıyam eden.

Benim Dabbet-ul arz (recatta halkı imana hidayet eden ).

Benim İsrafil’in suru.

Benim bütün mahlûkatı saf saf sıraya dizecek olan.

Benim Zuhur vakti bütün yer ve gök yaratıklarının duyacağı ve kimseye gizli olmayacak hak seyhe (çığlık).

Savaşlarda şimşek sesiyle, ben Ali bin Ebu Talibim (Aleyhisselam) diyen benim.

Allah’ın ilk hüccet olarak ortaya çıkarttığı ve haşiyesine “La ilahe illallah Muhammed un Resulullah, Aliyyun veliyullah ve vesiyyuhu” yazdığı benim.

Sonra Arş’ı yarattı ve onun dört rüknüne şöyle yazdı: “ La ilahe illahlah Muhammed un Resulullah Aliyyun Veliyullah ve Vesiyyuhu.” Sonra yerleri yaratıp etrafına “ La ilahe illahlah Muhammed un Resulullah Aliyyun Veliyullah ve Vesiyyuhu.” yazdı.

Sonra Levhi Mahfuz’u yarattı ve onun etrafına: “ La ilahe illahlah Muhammed un Resulullah Aliyyun Veliyullah ve Vesiyyuhu.” yazdı.

Benim yalanlayan herkesin saire gireceği (cehennemin en şiddetli yerlerinden biri ) o saat.

Benim hiçbir şek ve şüphenin olmadığı, müminlere hidayet olan o kitap.

Benim Allah’ın kendisini onlarla çağırmalarını emrettiği Esma-ul Hüsna.

Benim Musa’nın azıcık alıp hidayet olduğu nur.

Benim sarayları alt üst edip yıkan.

Benim müminleri kabirlerinden çıkaracak olan.

Benim yanında Nebilerin kitabından bin tane olan.

Benim dünyadaki bütün lügatlerle konuşan.

Benim Nuh’un sahibi ve onu kurtaran.

Benim Eyüp’ün sahibi ona hastalık ve sonra şifasını verip kurtaran.

Benim Yunus’un sahibi ve onu kurtaran.

Benim Rabbimin nuru ve onun kâmil kudretiyle gökleri direksiz ayakta tutan.

Benim Gafur ve Rahim olan.

Gerçektende benim azabım elim (şiddetli) olan azaptır.

Halil İbrahim benim sayemde âlemlerin Rabbine teslim olup onun faziletini ikrar etti.

Benim Kelim’in asası, onunla bütün mahlûku elimin altına aldım.

Ben Melekût âlemine baktığımda kendimden başka hiçbir şey bulamadım, benden gayrı her şey gaip ve yoktu.

Benim mahlûk ne kadar çoğalsa da onların sayıcısı ve onları Allah’a döndürecek olan.

Benim yanında hiçbir kavil ve hükmün değişmediği ve kullara zulmetmeyen.

Ben Allah’ın yeryüzündeki velisiyim, emirler bana bırakılmıştır ve kullar arasında hâkim olup onlara saltanat eden benim.

Yedi gökyüzünü içindekilerle birlikte ben davet ettim ve onlar icabet ettiler ve onlara emrettim ve onlarda benim emrime itaat ettiler.

Benim bütün Nebi ve Resulleri mebus eden.

Benim Güneş’i ve Ay’ı davet ettiğinde, icabet ettiği kişi.

Benim âlemlerin ve mahlûkatın yaratılış mayası ve fıtratı.

Benim yerleri yayan ve onların iklimlerini bilen.

Benim Allah’ın Emri ve Ruh ta benim.

Allah’ın Resulüne buyurduğu “Bütün kâfirleri ve inat keşleri cehenneme atın siz ikiniz’’ buyurduğu benim.

Benim dağları yükselten ve yerleri yayan.

Benim çeşmeleri akıtan.

Benim bitkileri yeşerten.

Benim ağaçları diken ve meyve verdiren.

Benim mahlûkatın kuvvetini verip takdir eden.

Benim yağmuru yağdıran, yıldırımı düşüren ve sesini işittiren.

Benim şimşeğe ışık verip çaktıran.

Benim Güneş’e ışık veren.

Benim Ay’ı doğurtan.

Benim yıldızları icat eden.

Benim denizlerde gemileri yaratıp seyrettiren.

Benim kıyameti koparacak olan.

Eğer ölürsem ölmemişimdir, eğer öldürülürsem öldürülmemişimdir.

Benim an be an, saat be saat, gece ve gündüz olacakları bilen, kalplerden geçenlere âlim olan, insanoğlunun nefes alıp verişini ve her göz kırpışını bilen ve onların kalbinden neler geçtiğini yahut sinelerinde ne gizlediklerini bilen.

Benim müminlerin namazı. Benim zekâtları, hacları ve cihatları.

Benim Allah’ın buyurduğu o şiddetli ses.

Benim birinci ve sonuncu neşrin sahibi.

Allah’ın yarattığı ilk nur benim nurumdur, benim ve Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in nuru bir ve tekdir.

Benim yıldızların sahibi. Benim devletleri zail eden(bitiren).

Benim yeryüzündeki zelzele ve depremlerin sahibi.

Benim ölümün ve belaların sahibi.

Benim fasl-ul hitabın sahibi (hak ve batılı ayıran söz).

Benim güçlü sütunları ve temelleri olan içindekiler ve kendisinin benzerinin yaratılmadığı İrem’in sahibi.

Benim İrem’e nazil olan ve oradaki şeyleri onlara infak edip bağışlayan.

Benim zulüm ve sitem eden önceki cebbarları ve firavunları kılıcım Zulfikarla helak eden.

Benim Nuh’u yaptığı gemiye bindiren ve gemisini taşıyan.

Benim İbrahim’i Nemrut’un ateşinden kurtaran ve benim onun munisi.

Benim sıddık olan Yusuf’un munisi ve onu kuyudan çıkartan.

Benim Musa ve Hızır’ın sahibi ve muallimi.

Benim Var oluş ve melekûtun kaynağı.

Benim rahimlerdekini vücuda getirip şekil veren.

Benim anadan doğma köre, pisi hastasına, pislik hastasına şifa veren.

Mahlûkatın nefis ve kalplerinde olana âlimim, ben evlerinizde yediklerinizden ve sakladıklarınızdan haber veririm.

Ben Allah’ın misal verdiği Be’uze’yim.

Ben o kimseyim ki, Allah-u Teala zulmette beni gaim etmiştir.

Benim Ezille âleminde Allah’ın gaim ettiği ve mahlûktan itaat etme sözü aldığı kişi.

Ama ben zahir olunca onlar inkâr ettiler ve Allah’ın emrine karşı geldiler.

Sonra Allah-u Teala şöyle buyurdu: ‘’Tanıdıkları onlara gelince inkâr ettiler onu’’ Bakara 89. Benim kemiklere eti giydirip, Allah’ın kudretiyle onları inşa edip vücuda getiren.

Benim Allah’ın Arşını öz evlatlarım olan ebrarlarla birlikte hamleden.

Benim ilmin taşıyıcısı.

Benim Kuran’ın teviline ve geçmiş kitaplara âlim olan.

Benim ilimde rasih olan.

Benim göklerde ve yerlerde Allah’ın veçhi.

Benim Cibt ve Tagut’un sahibi ve o ikisini yakacak olan. Allah-u Teala’nın hakkında şöyle buyurduğu: ‘’ayetlerimizi yalanlayanlar ve ayetlerimize karşı kibirlenenler asla o kapıdan içeri giremeyeceklerdir’’ dediği kapı benim.

Benim Cebrail ve Mikail’in hizmet ettiği kişi.

Güneş benim için iki kez geri dönmüştür.

Allah-u Teala Cebrail ve Mikail’i sadece bana itaat etsinler diye görevlendirdi.

Benim Cebrail ve Mikail’i cennet olan suya doğru taşıyan.

Melekler benim ferşime gelip giderler ve orda kemale ererler.

Ve beni dünya iklimlerindeki bütün kullar tanırlar.

Ben Allah’ın isimlerinden biriyim ve o yüce ve azim olan ismi azamdır.

Ben Tur’un sahibiyim.

Benim Mestur Kitap, Beyt-ul Mamur, Hers ve Nesil.

Benim Allah’ın itaatini ruhu olan ve nefes çeken her kalbe farz kıldığı.

Benim evvel ve ahirdekileri neşredecek olan.

Eşkıyaları kılıcım Zülfikar’la katledip ateşimle yakanım.

Allah beni dininin koruyucusu karar kıldı.

Benim zalimlerden intikam alan.

Bütün ümmetlerin itaatime davet edildiklerini görüyorum ve her kes bana karşı kâfir olup bu küfründe ısrar ettiyse mesh edilip insanlıktan çıkartılmıştır.

Ben nifak ehlini Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in Kevser havuzundan uzaklaştıranım.

Ben Allah’ın kullarına açtığı kapıyım, her kim ondan girerse âmânda (kurtuluşta) olacaktır.

Cennet ve cehennemin anahtarları bendedir.

Ben Allah’ın o nuruyum ki, kâfirler onu söndürüp yok etmek ve onun hüccetini (delilini) kırmak için çok çalıştılar ancak Allah velayet nurunu tamamlayacaktır.

Allah-u Teala Resulü Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’e Kevser’i ve bana da Hayat nehri’ni eta (bağışlamıştır) etmiştir.

Ben yeryüzünde Allah’ın Resulü Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’le birlikteydim.

Allah beni istediklerine tanıttı ve istediklerini benim marifetimden uzak kılıp menetti.

Hiçbir hareket eden ruhun ve nefes çeken birinin bulunmadığı bir zamanda yeşil gölgede gaim olan bendim.

Benim susan ilim ve konuşan ilim de Muhammed Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir.

Benim önceki asırların sahibi.

Benim Musa’yı denizden geçiren ve Firavun’u orada boğan.

Benim Zille gününün (recat) azabı.

Benim bütün kuşların ve hayvanların dilini bilen.

Benim Allah’ın ayetleri hüccetleri ve emini.

Benim dirilten ve öldüren.

Benim yaratan ve rızk veren.

Benim Semi, Halim ve Basir olan.

Benim yedi göğü ve yedi yeri göz açıp kapayıncaya kadar geçen.

Benim evvel ve ikinci.

Benim Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in hakkında: ‘’bu ümmetin Zulkarneyn’i sensin’’ dediği Zulkarneyn.

Benim Allah-u Teala’nın Salih Nebi için çıkarttığı devenin sahibi.

Benim nagura üfleyen ve bugün kâfirlere kolay olmayan zor bir gündür.

Benim ismi azam ve o isim şudur: ص, ع,ى, ه,ك

Benim beşikteyken İsa’nın diliyle konuşan.

Benim Sıddık olan Yusuf. Allah-u Teala Davut’un tövbesini benim şefaatimle kabul etti.

Benim Kuran-ı Kerim’de buyrulan ‘’O’nun benzerinin benzeri gibi bir şey yok.’’ Şura 42. Benim en büyük azap. Ahiri zamanda İsa benim arkamda namaz kılacak.

Benim istediği şekle giren.

Benim birinci ahiret.

Benim başlatan ve benim geriye döndüren.

Benim nübüvvet kandillerinden bir kandil.

Benim zeytune dallarından bir dal.

Benim kulların amellerini gören.

Yerlerde ve göklerde hiçbir şey benden saklı kalamaz.

Benim hidayet anahtarı.

Benim Mustafa Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in nurunun bulunduğu mişkat.

Benim marifetime sahip olmayan hiçbir amel edicinin işinde fayda yoktur.

Benim yerlerin ve göklerin hazinedarı.

Benim adaletle gaim olan.

Benim zamanın bütün olaylarını ve değişimlerini bilen.

Benim karıncaların sayılarını bilen, onları tartan ve onların hafifliklerini bilen de benim.

Benim dağların miktarını ve ağırlıklarını bilen.

Yağmur tanelerinin sayısını bilen de benim.

Benim Allah-u Teala’nın Firavun lanetisine gösterdiği ve onun isyan ettiği büyük ayetler.

Benim iki kez öldürülüp dirilen.

Benim istediği şekilde zuhur den.

Benim kâfirlerin yüzüne toprağı atıp onları helak eden.

Benim bütün yaratıkları sayan çok olsa dahi.

Nebilerin kitaplarından bin kitap benim yanımdadır. Bin tane ümmet benim vilayetimi inkâr ettiğinden dolayı mesh olup insanlıktan çıktı.

Benim geçmiş zamanlarda zikredilen ve ahiri zamanda ortaya çıkacak olan.

Benim önceki zalim ve cebbar Firavun’ları kıran ve yok eden.

Ve sonunda onları çıkartıp azap edecek olanda benim.

Benim Cibt ve Tagut’a azap verip onları yakacak olan.

Benim Yaus’a ve Yavug’a şiddetli azap veren.

Benim yetmiş dille konuşan.

Benim her şeye yetmiş fetva veren.

Benim Kuran’ın tevilini bilen. Ümmetin muhtaç olduğu şeyleri bilen de benim.

Benim kıyamet gününe kadar gecede ve gündüzde birbiri ardına olan olayları ve şeyleri bilen.

Allah-u Teala’nın ismi azamından yetmiş iki isim benim yanımdadır.

Benim yerin doğusunda ve batısında ki mahlûkların amellerini gören ve onlardan hiçbir şey bana gizli kalmaz.

Benim Kâbe, benim

Beyt-ul Haram. Benim

Beyt-ul Atik nasıl ki Allah-u Teala buyuruyor: ‘’O beytin Rabbine ibadet ederler’’ Benim Allah-u Teala’nın bir göz açıp kapamasından daha hızlı bir şekilde yerin doğusuna ve batısına malik ettiği kişi.

Benim Muhammed un Mustafa Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem.

Benim Aliyyun Murtaza. Resulullah Sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurdu: Ali Aleyhisselam bendendir bende Ali Aleyhisselam’dan ım. Benim Ruh-ul Kuds’la medh edilen.

Benim ismin ve cismin işaret edemediği mana.

Benim eşyaları istediği şekilde vücuda getiren.

Benim onların girdikleri Hitte kapısı.

Benim Ulûhiyet, Halk ve Emr dışında Allah’ın bin sıfatıyla sıfatlanan.

Allah-u Teala Kuran’da şöyle buyuruyor: ‘’Halk ve Emr O’nun içindir’’ ‘’Teberekallahu Rab bil âlemin la havle ve la kuvvete illa billâh el Aliyyil Azim’’

Kaynak:
Meşarik-ul Envar
Şeyhülislam el-Kunduzi el-Hanefi’nin “Yenabi ül Mevedde” kitabı İstanbul bas. Sayfa: 404-405-406)
Hutbetül Beyan Li Emiril Müminin Ali Bin Ebi Talib
el-Kunduzi el Hanefi Yenabi-ül Mevedde. Sayfa, 404- 405- 406 İstanbul bas. Yunus Ramazan Buğyet-üt Talib Tefsir-i Fatihat-ül Kitab. S, 39-57 (Geniş olarak) Mısır el Ezher bas.

Küfe mescidinde Hz. Ali hutbe okurken cemaat bize kendini anlat diye ısrar etti.

Hz. Ali: ”Siz sözlerimi kaldıramazsınız.” dedi. Cemaat ısrar edince yukarıdaki hutbeyi okudu. Hutbe bitmeden ”Haşa Ali Allah oldu dinden imandan çıktı” diyerek cemaat oradan ayrılmaya başladı. Hz. Ali kapıları tutmalarını emir ederek ”Sözlerimi kaldıramazsınız. Kaldırsanızda anlamazsınız.” diyerek hutbeye son verdi.

Gerçek Biliş, Nasıl Kalpte Yerleşik Hale Gelir?

Posted on

Bir gün Salih Kul (a.s)’dan bir öğüt istedim. Böylelikle, o da bana, Hakkın Destekçileri olan Ensarlar için yolu yapan ve bu yol için harcadıkları emekler ve çektikleri sıkıntılar/acılar ile bu yolu onlara kolaylaştıran, Peygamber ve Elçiler’in önünde giden kişilerin durumlarını hatırlattı.

gercek sevgi 28 (3)

Sonra o, ruhum ona feda olsun, şöyle dedi:

“Sizden istenilen doğru kararı vermenizdir ve bu doğru karar da; “Ben ile O (Huve)” arasında yapılan karardır. Mümin kişi; seçim doğru olduğunda ve Ben’den kurtulmuş olduğunda, Peygamber ve Elçiler’in geliş amacına ulaşır.”

Ben sordum: Peki bu nasıl kalpte yerleşir? Bir yolu var mıdır?

Salih Kul a.s şöyle buyurdu: Bilmekle yerleşir.

Böylece ben dedim ki: İnsanoğlu birşey bilebilir fakat çok çabuk unutur böylece etkisi de kaybolur. Bu sebepten, o da aynı yanlışa yeniden düşer.

Salih Kul a.s şöyle buyurdu:
Gerçek Biliş, yaratılmış olanın gerçekliğidir. Ne unutulur ne de kaybolur. Bu yerleşik İnançtır.

Ben şöyle dedim: Peki o zaman, insanoğlunun bileceği ve inancını gerçek yapacağı, ki böylece yerleşik olsun ve hiç kaybolmasın, yol nedir?

Salih Kul a.s şöyle buyurdu:
Kişi, bilir hale geldiğinde, ateşte yanmış ve ateşin kendisi olmuştur. Fakat buna götürecek amellerin ne olduğunu soruyorsan, onlar şunlardır:

İlk olarak: Allah’ın emrettiği ve ona doğru yönlendirdiği herşeyi uygular. Ve Allah’ın hoşnut olduğu tüm ahlaki hal ve hareketleri uygular ve Allah’ın nefret ettiklerinden sakınır. Sonra, ne cenneti ister, ne de cehennem ateşinden kurtulmayı. Bilakis, tek istediği Allah’ın kapısında durup, Allah’ın istediğini yapmak olur. Sonra, eğer derse ki, “bana ver”, “beni geçindir”, “benim için bunu yap ya da şunu yap”, o zaman tüm dualarında, “BEN” dediğini bilir hale gelir.

Böylece, vacip olan, onun tam bir inançla, Allah’ın kapısında duruyor olması ve Allah’ın onu kullanmasını bekliyor olmasının, onu tercih etmesinin (ona lütufta bulunmasının), ona yeterli olacağına ikna olmuş olmasıdır. Eğer Allah Teala, dünyayı yaratalı beri ve kıyama kadar onu kullanmışsa ve sonra onu cehennem ateşine atmışsa, O svt ona karşı nazik olmuş demektir. Nasıl nazik olmasın ki? Ben bir hiç iken, O’dur beni yaratan, var eden ve sonra beni bir taş gibi dilediği şekilde atıp, beni kullanarak şereflendiren. Bundan daha büyük bir imtiyaz mı olur? Bilakis, tüm bunlardan sonra, eğer beni kalıcı olarak cehennem ateşine atmışsa, bana nazik olmuş demektir. Çünkü O svt, geçmiş olan herşeyde ve gelecek olanda naziktir. Ben, cehennem ateşinden de fazlasını hakediyorum. Çünkü ben, kendime doğru bakıyorum.

İnsanoğlunun üzerine düşen, her daim O svt’nın tercihini bahşetmesini ve kendisini kullanmasını umarak, Allah’ın kapısında durmasıdır. Ve üzerine düşen, insanoğlunun Allah svt ile yaptığı işi, bir ücret ya da ödül karşılığında yapmamasıdır. Yani, kişinin üzerine düşen, bir ücret ya da ödül beklentisinde olmamasıdır. Ve asil olan insanoğluna, önceden ev, para, iş veren; ve yaşamında ihtiyacı olan herşeyi beklentisiz bir şekilde sağlayan Allah svt’nın, teklif ettiği basit bir iyilik için, ücret isteyen ya da ödül beklentisinde olan bir kişinin, iyi bir kişi olduğunu düşünebilir misin? Eğer seni kullanmışsa, seni şereflendirmiştir. Çünkü, O’nunla yaptığın her iş, bir şereftir ve başına gelen en iyi şeydir. O zaman nasıl olur da, (Yüce Allah Teala’ya gelince), O’ndan yaptıkların için bir karşılık bekleyebilirsin?

“Salih Kul ile” Kitabından – Ahmed el Hasan a.s

Imam Ahmed a.s buyurdu: Sebatla çalışın

Posted on

Sessizce ve sebatla durmadan çalışın. Ve cahil kişilerin sizi öfkelendirmesine, kışkırtmasına izin vermeyin. Ve ümitsizliğe düşmeyin ya da bunaldığınız, yorulduğunuz için işi bırakmayın. Çünkü bu günlerde gördüğünüz üzere, dava güçlü bir biçimde yol almakta ve çok sayıda insan inanmakta. Bu sebepten, pek tabi ki düşmanlar kışkırtacak ve sizi rahatsız edecektir.

Sen Orada Olacak mısın Rv

İran’da, inananların sayısı çok fazla. Öyle bir duruma geldi ki, hükümet hiçbir olasılıkla, davayı ve inananları kontrol edemiyor. Ve Cuma namazları çoğaldı. Ayrıca Tayland’da da öyle. Hatta Hüseyniye İmamları inandı Elhamdulillah. Keza Malezya, Singapur ve diğerlerinde de… Büyük bir yayılma var ve Irak’taki durumu biliyorsunuz. Orada, bir sürü kişi daimi olarak durmaksızın inanmakta. Sizler durmaksızın büyüyorsunuz ve bu demektir ki, zamanla onların sonu gelecektir inşallah. Bu sebepten, dayanıklı ve metanetli olunuz.

Sefer 1435

Kabe’deki Yemânî Köşesi

Posted on Updated on

yemani kosesi

Soru 40: Allah’ın selamı, rahmeti ve merhameti üzerinize olsun.

Önceki mektubumu cevaplandırdığınız için çok teşekkür ederim. Ve cevaplanmasından çok müteşekkir olacağım bazı başka sorularım da vardır.

1- Kaim as’ın Ensarlarının test edilecekleri nehir, bildiğimiz maddesel nehir mi yoksa nehir ile sembolize edilmiş başka birşey midir?

2- Masumlar’dan (as) rivayet edilen şu hadis neyi kastetmektedir: (Ona katılanlar, güneş ve aya tapanlara benzer olanlardır)?

3- İmam Mehdi a.s’ın zuhur alametleri, Basra ve Kufe’de, İmam Ali a.s’ı tanımayan/reddeden 2 kitabın/yazının okunmasını içerir. Bu halk içinde, Basra ve Kufe Halkı’nın anlaşmasıyla mı okunacaktır yoksa başka birşey midir?

Çok teşekkür ederim.

Fehmi Salih
18/Rebiülahir/1426 Hicri

Cevap: Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla, Hamd olsun Alemlerin Rabbi olan Allah’a,

Cevap 1: Kaim a.s’ın Ensarı, materyalistik nehir ile değil başka bir şeyle test edilecekler.

Ebu Abdullah a.s buyurdu: “Saul’un Sahabesi nehir ile test edilmişti. Allah Teala buyurdu: Allah sizi nehir ile test edecek. Ve Kaim a.s’ın Ensarı da aynı şekilde (ya da benzeri ile) test edilecektir.”

Es Sadık a.s’dan rivayet edildiği üzere, o, Hz. Muhammed saas’in Ehlibeyt’ine açılan kapıdır: “Yemânî köşesi, bizim cennete girdiğimiz kapıdır. Ve içinde ibadet edenlerin amellerinin serili olduğu cennet nehri vardır.” İmam Mehdi a.s’ın 4 direği vardır: Hızır a.s, İlyas a.s, İsa a.s ve Yemânî.

Yemânî, Kabe’nin bir köşesine yerleştirilmiş, Siyah Taş olarak adlandırılan bir taştır. (Onlardan a.s rivayetle, o, Ahdi ve Taahhüdü yutmuş olan bir Melik’tir). Yemânî, Ademoğullarından ve Peygamber ile Elçiler’den, Muhammed’in Ehlibeyti’nin (saas) Kaim’ini desteklemek üzere alınan, Ahit ve Taahhüt Kitabı’dır. Yemânî, Resulullah saas’in Vasiyeti’nde bahsedilen, 1. Mehdi’dir. Yemânî, Kaim’in Ensarı’nın test edileceği nehirdir fakat bu sefer (kim ondan içerse, bendendir ve kim ondan içmezse, benden değildir). Ve o, insanlar arasında yayılacak olan ilmin 27 harfidir. Ve onlar daha önce insanlar arasında yayılmamıştır. Ve daha önce bunu almak için de yetkili/izinli değillerdi.

Cevap 2: Hakka hidayet edilmeden önceki, yozlaşmış halk ya da yarı-yozlaşmış öğreti.

Cevap 3: Ali, ana Müslümanlar ve Şiiler’e göre kutsi bir karakter olarak, senin düşündüğün “Ali bin Ebu Talib” değildir. Şiiler ve Sünniler’in, Resulullah saas’den rivayetine göre, onu sevmek iman ve ondan buğz etmek, sapkınlık ve müşrikliktir.

Fakat Ali, Ali bin Ebu Talib’i temsil eden ve insanların reddeceği birisidir. Ve bu da özellikle, zuhur alametleri yılları zamanındadır.

Ahmed El-Hasan
Cemaziyelevvel/1426 Hicri

Hz. Muhammed (s.a.a.s)’in Vasiyeti

Posted on Updated on

Kuran ve Ehlibeyt a.s’ın hadisleri uyarınca, vefat etmeden önce, her Müslüman’ın vasiyet bırakması üzerlerine farz kılınmıştır.

{Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.} [1]

Ve Muhammed bin Fazıl, Ebu elSabah’ın, Ebu Abdullah a.s’a vasiyetle ilgili soru sorduğunu ve Imam a.s’ın şöyle cevapladığını aktarır: ‘Her Müslüman’ın vazgeçilmez bir görevidir.’ [2]

Ve Muhammed bin Ebu Yumer, Hamad bin Osman’ın, Ebu Abdullah a.s’tan şöyle duyduğunu aktarır: ‘Allah (cc) kullarının, ölümlerinden önce, görüşlerini (rüyalarını), duyuşlarını ve akıllarını ıslah ederek, onlara rahmet eder ki böylece vasiyet bırabilsinler. Ancak, vasiyet bırakıp bırakmamak onlara bağlıdır. Ama bu, onlara ölümünden önce uzatılan bir hoşluktur. Bu, her Müslüman üzerine bir görevdir. ’ [3]

Ebu Naim, İmam Muhammed Bakır a.s’dan duyan Ebu Hamza’dan aktarır. İmam Bakır a.s şöyle buyurmuştur: “Allah svt buyurur: Ey Ademoğulları, ben size 3 şey ile rahmet ettim: 1. Sizin günahlarınızı ailenizden gizledim ki, eğer günahlarınızı bilirlerse, sizi gömmek zahmetine girmeyeceklerdir. 2. Size varlık verdim ve bunu fakirlere ödünç olarak vermenizi istedim fakat sizler bunu hayırlı işler için harcamadınız. 3. Ölümünüzden önce sağduyunuza döndüm ki, böylece hayırlı sebeplere vesile olması için, bir vasiyet bırakasınız. Fakat sizler bunu dikkate almadınız.” [4]

Bu sebepten, Ehlibeyt as vasiyet bırakmayı “Her Müslüman’ın görevi” olarak bildirmiştir. O zaman, Allah’ın yaratımının en Yücesi olan, kendisini Allah’a adamada, ibadette, samimiyette, şerefte ve amellerde, tüm diğerlerinden üstün ve önde olan Peygamber Efendimiz saas, nasıl olur da vasiyet bırakmamış olsun? Ve aslında, Allah’ın izniyle, Peygamber Efendimiz saas’in bu konuda başarısızlığa düşmediğini ve vasiyeti bıraktığını gösteren bir sürü hadis de vardır. Hatta ilk yazma teşebbüsünde, birkaç sahabesi tarafından vasiyet yazması engellenmeye çalışılmış olsa da [5], yine de, Allah’ın Vasiyeti’ni/Buyruğu’nu başarıyla sonuçlandırmıştır.

Ve burada, Peygamber Efendimiz saas’in aslında vasiyet bıraktığı gerçeğini geçerli kılan, birçok rivayetten sadece bir kaçını sizlerle paylaşacağız.

Muhammed bin Müslim, İmam Ebu Cafer as’dan aktarır: “Vasiyet farzdır ve Resulullah saas ayrıca bir vasiyet bırakmıştır. Ve aynısını yapmak, tüm Müslümanların görevidir.” [6]

Ve Süleym bin Kays’ın kitabı, Kitab-ı Süleym’de (hadis no.11), İmam Ali a.s şöyle buyurmuştur: “Ey Talhâ! Sen şahit olmadın mı Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) bize bir kağıt parçası getirmemizi buyurarak, kendisinden sonra ümmetin sapıtmaması için birşeyler yazacağını söyledi? Senin arkadaşın da söyleyeceğini söyledi ve ardından “Resullah sayıklıyor(!)” dedi. Resulullah da gazaplanarak yazmaktan vazgeçti. Talha dedi ki: Evet, ben şahidim”
Ali a.s buyurdu: “Sizler gittiğinizde, Hz. Peygamber saas tüm bunları bana söyledi ve ayrıca ne yazmak istediğini de bildirdi. Ve o, insanların buna şahit olmasını istiyordu. O sırada, Hz. Cebrail, Peygamber Efendimiz saas’e, Allah azze ve celle’nin, ümmetin muhalefete ve bölünmeye düçar olacağını bildiğini haber etti. Sonra kağıt ve kalem istedi ki yazmak istediğini yazdırabilsin ve şu üç kişiyi de şahit tuttu; Selman, Ebu Zer ve Mikdad. Ve Allah’ın kıyamet gününe kadar itaat etmemizi emrettiği, hadi olan İmamlar’ın isimlerini bildirdi.”

Böylece, Hz. Muhammed saas’in esasen arkasında bir vasiyet bıraktığı açıktır.

Şimdi Ebu Abdullah a.s’ın söylediği şu iki hadisi inceleyelim:

El Herz bin El Muhire, Ebu Abdullah (İmam Cafer-i Sadık) a.s’a sorar: “Meselenin Sahibi’ni nasıl bileceğiz? İmam a.s buyurur: “Sükunet, ağırbaşlılık, ilim ve vasiyet ile.” [7]

Ebu Abdullah a.s buyurmuştur: “Meselenin Sahibi’nin, kendisi dışında kimseye verilmemiş, 3 niteliği vardır. O, bu niteliklere herkesten önce sahip olan ilk kişidir. O, onun (12.İmam’ın) Halifesi’dir. Ve Hz. Peygamber saas’in silahına ve vasiyetine sahiptir. Ve bu da, kendimi ondan ayrı tutmadığım birşeydir.” [8]

İmam Ahmed el Hasan, Ali Muhammed (as)’ın Yamani’si, insanları, Tek olan Gerçek Allah’a kulluk etmeye geri çağırmak üzere ve Allah’a götüren, tek olan Doğru Yola (Sırat-ı Müstakim) geri çağırmak üzere ortaya çıkmıştır. Ve Peygamber Efendimiz saas vasiyetinde, ondan adı (Ahmed) olarak bahsettiği üzere, Hazret saas’in vasiyetini ortaya çıkararak da, böyle yapmıştır. Ve Peygamber Efendimiz saas’in bu mübarek vasiyetine, 14 ayrı kitaptan başvurulabilinir.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saas, vefat gecesi Ali bin Ebu Talib as’a şöyle buyurdu:

“Ey Hasan’ın babası, bana kalem ve kağıt getir”, ve vasiyetini şuraya gelene kadar dikte ettirdi ve şöyle buyurdu;

“Ya Ali, benden sonra 12 İmamlar olacak ve onlardan sonra da 12 Mehdiler gelecek. Sen, Ya Ali, 12 İmamlar’ın ilkisin. Allahu Teala seni semalarında, Aliyyel Murtaza, Müminlerin Emiri, Sıddıkul Ekber, Farukul Azam, Memun(Güvenilir) ve Mehdi (Hidayetçi) adlarıyla isimlendirmiştir. Bu isimler gerçek anlamda senden başka kimseye atfedilmemelidir. Ya Ali, sen benim ailem üzerine, onların yaşamlarında ve ölümlerinden sonra ve kadınlarımın üzerine, Vasim’sin. Kimi tasvip edersen, yarın beni bulur ve kimi reddedersen, ben ondan beriyim. Ben onu görmeyeceğim ve o da beni Kıyamet Günü’nünde görmeyecektir. Ve sen benim ümmetime, benden sonra, Halifem’sin. Eğer vefat sana yaklaşırsa, hilafeti, hayırlı olan oğlum Hasan’a teslim et. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da, hilafeti, oğlum Hüseyin’e, Şehit, Tathir ve Maktul olana teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, ibadet edenlerin Mevlası olan ZeynelAbidin Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed Bakır’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Cafer-i Sadık’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğlu, Musa Kazım’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti oğlu, Ali Rıza’ya teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Emin ve Takva Sahibi olan Muhammed’e teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, öğütçü olan Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, fazil olan Hasan’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed’in Ailesi’nin Emanetçisi (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) olan Muhammed’e teslim etsin. Böylece, bunlar 12 İmamlar’dır. Onlardan sonra, 12 Mehdiler olacaktır. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğluna, yakın olanların birincisine teslim etsin. Onun üç ismi vardır; biri benim ismim gibi Ahmed, diğeri babamın ismi gibi Abdullah, üçüncüsü de Mehdi (Hidayet Eden)’dir. O, inananların ilkidir.”

ve esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh

—Şeyh Tusi, Gaybet Kitabı, S.150.

—Şeyh Hür El Ameli, İzbat’ul-Hudat Kitabı, C.1 S. 549.

—Şeyh Hür El Ameli, El İkaz Min’el Hacaa S. 393.

—Şeyh Hasan bin Süleyman El Hilli, Muhtazar El Besair Kitabı, S.159.

—Allame Meclisi, Bihar’ül Envar, C. 53, S.147.

—Allame Meclisi, Bihar’ül Envar, C.36, S.260.

—Şeyh Abdullah Bahrani, El’evvelim, C.3, S. 236.

—Seyyid Haşim Bahreni, Gayet El-Meram, C.1, S. 370.

—Seyyid Haşim Bahreni, El-İnsaf, S. 222.

—Feyz El-Kaşani, Nevadir El-Akbar, S. 294.

—Şeyh Mirza El Nuri, El Necim El-Sakib, C.2 S. 71.

—Seyyid Muhammad Muhammad Sadık El Sadr, Tarih Ma Ba’d El-Zuhur (Zuhurdan Sonraki Tarih), S. 641.

—Şeyh Meyanci, Meketibul Resul, C.2, S. 96.

—Şeyh Kurani, Muhtasar Müçem Ahadis El İmam’ul Mehdi, S. 301-13.

Ve bu vasiyet, 12’ler Şia Kanalı’nda (Merci Şia’sı), 12 Mehdiler ile birlikte, onların ilki Ahmed’tir diyerek kanallarında aktarılmış, tanınmış ve kabul edilmiştir.

Ve “Şia’nın Babası” olarak bilinen, Necef, Irak’ta ilk Havza’yı kuran Şeyh Tusi, Hz. Muhammed saas’in vasiyetinin güvenilirliği ile ilgili kitabında şöyle demiştir:

قلنا أما الذي يدل على صحتها فإن الشيعة الامامية يروونها على وجه التواتر خلفا عن سلف و طريقة تصحيح ذلك موجودة في كتب الامامية

“Biz buyurduk ki: Ve güvenilirliğine bizi götüren, Şia İmamet’inin bunu, diğerlerine bakılmaksızın, tevatür (sağlam ve güvenilirliğinin kesin olması) yolunda görmüş olmasıdır. Ve güvenilir oluşunun yolu, İmamet kitaplarında mevcuttur.”

Ve ben size, Hz. Muhammed saas hakkı için, samimiyetle ve açık bir kalp ile bu mesele üzerinde Allah’a dönmenizi diliyorum.

Allah’ın selamı, rahmeti ve merhameti üzerinize olsun.

_________________________
[1] – Kuran-ı Kerim (2:180)
[2] – Men la Yahzuruhul Fakih c-4 s-181.
[3] – Men la Yahzuruhul Fakih c-4 s-180.
[4] – El-Hisal c-1. s-136.
[5] – İbrahim bin Musa, o da Hişam’dan, o da Muammer’den, o da Abdullah bin Muhammed’ten, O da Abdulrezzak’tan, o da Muammer’den, o da El Zahri’den, o da Ubeydullah bin Abdullah’tan, o da İbni Abbas’tan (Allah onlardan hoşnut olsun) nakletmiştir:
“Allah’ın peygamberi (s.a.a.s) vefat zamanı geldiğinde, evinde bir sürü insan vardı. Onlar arasında, Ömer İbn Hattab da vardı ve Allah’ın Resulü buyurdu: “And olsun size bir kitap (yazı) yazacağım ki, benden sonra asla sapmayacaksınız.” Ve o esnada Ömer dedi ki: “Gördüğünüz üzere, peygamberin (s.a.a.s) ağrıları onu yenmiştir ve bizim elimizde Kuran vardır. Ve bu bize yeterlidir” Bunun üzerine, evde bulunanlar arasında ihtilaflar başladı ve tartışıldı, bazılar bırakın Allah’ın peygamberi yazmak istediği mektubu yazsın ki sapkınlığa uğramayalım ve diğer muhalif grup ise Ömer’in dediğini dediler ve bu şekilde sesler yükselince; Allah’ın Peygamberi (s.a.a.s) şöyle buyurdu: “Benim yanımdan gidin ve beni yalnız bırakın.” Ubeydullah, ibni Abbas’ın şöyle dediğini nakleder: “Allah Resulu’nun, onların anlaşmazlığı ve gürültüsünden dolayı, yazmak istediği yazının engellenmesi çok büyük bir musibettir” Buhari, Fasıl: HÛRÜ`L-ÎYN VE ONLARIN MÜSTESNÂ SIFATLARI Hadis No. 1275.
[6] – Men la Yahzuruhul Fakih c-4 s-181.
[7] – Besair’ul Deracat s. 509.
[8] – Besair’ul Deracat s.202.

Allah’ın İlahi Buyruğu: Peygamberimiz’in (saas) Bırakmış Olduğu Vasiyet

Posted on Updated on

Soru:

Allah’ın selamı, rahmeti ve merhameti sizin üzerinize olsun. Allah selamı, rahmeti Hz. Muhammed saas ve Ehlibeyt, İmamlar ve Mehdiler üzerine olsun.

{İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık.} [Zuhruf Suresi 43:60]

Bu ayetin anlamı nedir? Mehdi’nin (as) Ansarları ya da Mehdilerle bir ilişkisi var mıdır? – Abdullah Hashem/Mısır

Cevap:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Hamd olsun alemlerin Rabbi olan Allah’a.

Allah’ın selamı ve rahmeti, Hz. Muhammed saas, Ehlibeyt a.s, İmamlar ve Mehdiler üzerine olsun.

{Meryem’in oğlu misal olarak zikredilince senin kavmin bundan dolayı hemen yaygarayı basıyorlar. “Bizim tanrılarımız mı iyi yoksa o mu?” diyorlar. Bu karşılaştırmayı sırf sana karşı çıkmış olmak için yapıyorlar. Onlar gerçekten inatçı bir muhalefet! Îsâ, kendisine lutuflarda bulunduğumuz bir kuldur. Ve biz onu, İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık. İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık. Ve hakkikat o, saat için bir ilimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi olun, işte bu yegâne doğru yoldur. } [Zuhruf Suresi 43:57-61]

Kureyşliler ve Araplar, Hz. Muhammed saas’den istedikleri cevaba yönelik, soru biçiminde ifade edilen, hurafeler üzerinden tartışırlardı. Ve soruları, iddia ettikleri üzere; putlarının ilahlığı ile Hristiyanların iddia ettiği, İsa’nın ilahlığının karşılaştırılması idi. Bu arada soru sorulan ve putları tanrılaştırmayı reddeden kişi (saas), ayrıca İsa as’ın da mutlak tanrılığını itiraf etmiyordu. Bilakis, İsa a.s’ın bir insan olduğunu ve Allah’ın kullarından bir kul ve yeryüzünde Halifeleri’nden bir Halife olduğunu söylüyordu. Ve bu sebepten, Allah svt onların durumunu yaygara edenler olarak tanımladı. Soruları, sorulan kişinin bile, itiraf edip inanmayacağı, bir yanlış ve zan üzerine inşa edilmişti. Ve bu metod, müşrik İmamlar tarafından; İlahi çağrı’nın delilleri, onları boyunlarından yakaladığı zaman; her daim kullanılmıştır. Ve böylece onlar, soru sorulan kişi tarafından bile kabul edilmeyen ve inanılmayan, sırf ilahi çağrının etrafında karışıklık yaratabilmek için, hurafelerine ve dalalete dayalı yanlış sorularına bir cevap talebinde bulunabilmek için; hurafeye ve zanna dayalı bir soru formu oluştururlar. Bu insanlara cevap da, Kuran’ın açıkladığı gibi {Bu karşılaştırmayı sırf sana karşı çıkmış olmak için yapıyorlar. Onlar gerçekten inatçı bir muhalefet!}, onların safi yaygaracı olduklarını onlara netleştirmek üzere, sorularının yanlış varsayıma dayandığını açıklamak olacaktır. Ve bu sebepten, ilahi metin şuna geçer: {İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yaratırdık}, anlamı; isteseydik sizden, melekler gibi masum, temiz ve arındırılmış; Yüce Allah Teala’yı, Hz. Muhammed saas’den sonra başarılı kılacak, Hz. Muhammed saas’in yüksek aleme çıkışından sonra da, onu başarılı kılacak ve birbiri ardınca başarılı olacak olanları, halifeler yapardık. Ayrıca, O, Yüce Teala, önceden İsa as’ı, Allah’ın kulu, yeryüzünde Allah’ın Halifesi yaptı. Allah svt, İsa a.s hakkında şöyle buyurur: {Ve biz onu, İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık} sonra O svt şöyle buyurur: {İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık} ve bu iki ayette geçen “yapmak”, {Îsâ, kendisine lutuflarda bulunduğumuz bir kuldur. Ve biz onu, İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık. * İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık.} anlamı; O svt, İsa as’ı, İsrailoğulları tarafından aranan ve takip edilen, bir misal, rol model ve önder yapmıştır. Ve Allah eğer isteseydi; izleyebileceğiniz, öğrenebileceğiniz ve takip edebileceğiniz bir misal olarak alabileceğiniz; tıpkı Allah’ın İsa as’ı, İsrailoğulları’na misal olarak yaptığı gibi; sizin aranızdan bu ümmette de Halifeler yapardı.

Ve gerçek şu ki, o kendilerini Kuran yorumcusu olarak çağıranlara ilişkin olarak, şaşkınlık/merak asla uzaklaşmıyor ve bunun anlamını {İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık} şöyle yorumluyorlar: “sizin yerinize yapardık”! Anlamlar, bu çirkin resimde çarpıtılırsa ve olumsuzluğun olumlu olması ve olumlunun da olumsuzluk olması için, kelimeler tamamen konuşma anlamını değiştirmek için eklenirse, o zaman konuşmanın bir anlamı olmazdı. Aklı başında bir insan, nasıl olur da, “sizden”in anlamının, “senin yerine” olduğunu söyleyebilir? Bu tam olarak, birinin “evet”in anlamının, “hayır”, “hayır”ın anlamının da “evet” olduğunu söylemesi gibidir!!!! Oysa ki, Cin ya da İnsanoğlunu, meleklerden saymanın bir nedeni var ki bu da, itaatte ya da içsel saflık ve temizlikte ya da melekutta onlarla yükselmede onlara benzer olduklarıdır. Bu esasen, Kuran’da geçmiştir; Allah İblis’i meleklerden saymıştır çünkü o itaatsizlik etmeden önce, cennetteki yükselişine istinaden, meleklerden sayılmıştır {Ve düşün o vakti ki: melâikeye “Âdem için secde edin” dedik, hemen secde ettiler, ancak İblîs dayattı.} [Taha Suresi 20:116] {Ve o vakit melâikeye “Adem için secde edin” dedik, derhal secde ettiler, ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi ve kâfirlerden oldu.} [Bakara Suresi 2:34].

Ve sunulan ayetlerdeki “yapmak” ile, Adem as’ı, O’nun arzında/yerinde, Allah’ın ilk Halifesi “yapmak” ile aynıdır: {Ve düşün ki Rabbin melâikeye “Ben yerde muhakkak bir halife yapacağım” dediği vakit “Â! Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın? biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken” dediler. “Her halde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim” buyurdu. } [Bakara Suresi 2:30].

Ve Allah Teala’nın, Davud as’ı yeryüzünde Halifesi yapması ile de aynıdır: {Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.} [Sad Suresi 38:26]. Böylece, eğer ayetleri düzenlersek ve onları [birbiri ardınca] sıraya göre okursak, Kuran’ın açıkça, Halife tayin etme meselesinin, Adem a.s ile başladığından ve Muhammed saas’den sonra devam ediyor olduğundan bahsettiğini görürüz: {Ve düşün ki Rabbin melâikeye “Ben yerde muhakkak bir halife yapacağım”… Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet… Îsâ, kendisine lutuflarda bulunduğumuz bir kuldur. Ve biz onu, İsrâiloğulları’na ilâhî kudretin bir örneği yaptık… İsteseydik sizden, yeryüzünde egemen olacak melekler yapardık}

Ve esasen, Allah Teala diledi ve ne istedi ise yaptı ve Muhammed saas’den sonra Melekler’i yeryüzünde Halifeler yaptı ve onlar, Muhammed saas’in ailesi, İmamlar ve Mehdiler’dir. Bu sebepten, Yüce Allah Teala şöyle diyerek sonlandırdı: {Ve hakkikat o, saat için bir ilimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi olun, işte bu yegâne doğru yoldur.} Anlamı, Hz. Muhammed saas’in vefat gecesinde aktardığı tek olan vasiyet metni ve bu ilahi yapma {Sizden yapardık}; Allah’ın hak dininin, kıyamete kadar, bunlarla bilinir olduğunun işareti/bilgisidir. Anlamı, Resulullah saas’in, vasiyet hakkında, onun bizi sonsuza değin, dalalete düşmekten koruyacak olduğunu açıkladığı üzere, {Ve hakkikat o, saat için bir ilimdir}, ve Allah der ki, bu doğrudur. O zaman bunun, Küçük kıyamet Saat’inde, sizi batıla sapmaktan ve dalalete düşmekten bir koruyucu olduğundan şüphe etmeyiniz. Ve bu metin ile gelen/metni savunan kişinin zuhuru, bu metni öne süren kişi olduğu üzere, o kişi metnin sahibidir. Aksi takdirde metni, ona sıkı tutunanları, sapıklıktan/dalalete düşmekten alıkoyacak, bir koruyucu/kalkan olarak tanımlamak doğru olmazdı. Çünkü eğer, sahibi iddia edene kadar, yalancılar/sahtekarlar tarafından iddia edilmemesi için, Allah tarafından korunmamış olsaydı, o zaman onu, batıla düşmekten koruyan birşey olarak tanımlamak, yalan söylemek olurdu. Ve bu test olanları, batılı izlemeleri için, aldatmak/yanıltmak olurdu. Ve bu hiçbir şekilde Mutlak İlim Sahibi’nin, Mutlak Dürüstlüğün, Mutlak Kudret’in, Mutlak Zeka Sahibi’nin yapacağı birşey değildir ve tüm övgüler yalnızca O’na aittir. Bu sebepten, Bu yazının sahibi onu kaldırdığında/yükselttiğinde {şekk etmeyin}, Küçük Kıyamet Saati’nden şüphe etmeyin zira, o yazıyı yükselten, onun sahibidir. Böylece eğer dalalete düşmekten ve batıla sapmaktan kurtulmak istiyorsanız, o zaman Hz. Muhammed saas’i; vefat gecesi yazdığı, sonsuza kadar kurtarılmanız için yeterli ilme sahip olan ve içinde saatin ilminin bulunduğu, kıyam zamanında hakkı bilen vasiyetini kabul ederek; onu takip edin. Ve sapıklıktan bir koruma olarak tanımlanan bu yazı/kitap, yükseltildiği zaman, iddiacının karakterini tanımlar {bana tabi olun, işte bu yegâne doğru yoldur}. Anlamı, Muhammed saas’i, kendisinden sonra bahsettiği ve ona zafer vereceği kişi ile ilgili olarak, takip edin, demektir.

Ve bu vasiyet, Allah Resulü saas’in, Yüce Allah Teala’nın şu kelamına takiben, hayatının son dakikalarında yazdığı ve ona sıkı tutunanlar için, sapıklıktan/dalalete düşmekten bir koruyucu olarak nitelendirdiği bir kitap (yazı,metin)’dir: {Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir mal bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek Allah’tan korkanlar üzerine bir borçtur} [Bakara:180]. Ve ben şunu vurgulamak istiyorum ki, o da, bunun yaşamının son dakikalarında olduğudur. Çünkü o, kendisine vahiy gönderilen bir Peygamber’dir. Ve hayatının son anlarında söylediği herhangi bir şey, onun kendisinden sonra dini koruyacak olan risaletinin bir özetidir. Yani aslında hastalığının şiddeti ve ciğerini parçalara ayıran zehrin verdiği ağrılar şöyle dursun [rağmen], o bu kitabı (vasiyeti) yazmada ve sapıklıktan bir koruyucu olarak bunu açıklamada çok dikkatli oldu. Bu kitap (vasiyet) öyle önemliydi ki, Hz. Muhammed saas’e çok ama çok merhametli olan Yüce Allah Teala öyle ki, onun bedenini sıkıntıya sokan/bitkin yapan ibadetlerinin çokluğu yüzünden ona acıdı ve O svt Peygamber’e işaretle şöyle buyurdu: {Tâ. Hâ. Biz, Kur’an’ı sana, güçlük çekesin diye indirmedik.} [Taha 20:1-2], Yüce Allah Teala’yı, Hz. Muhammed saas’e olan merhametine ve acımasına rağmen, ona kitabı (vasiyeti) yaşamının son anlarında, şahitler huzurunda, dikte etme ve dalalete düşmekten bir koruyucu olarak tanımlama görevini verdiğini görüyoruz; Hz. Muhammed saas’in bedeninde gezen ve ciğerini parçalayan zehrin acısından ötürü ızdırap çekmesine rağmen.

Ve bunlar da, Hz. Peygamber Muhammed (saas)’in, hayatının son anlarında, vasiyet kitabını (yazısını), sapıklıktan bir koruma olarak tanımladığı, bazı metinlerdir. Perşembe günü, tüm ümmet için yazmak istedi ve halkı da şahit tutmak istedi fakat bir grup insan tarafından böyle yapılması engellendi. Ve onun akıl sağlığından şüphe ettiler ve dediler ki, halusinasyon görüyor (yani hezeyan ediyor/sayıklıyor ve ne dediğini bilmiyor). Böylece Peygamber Efendimiz saas, onları kovdu ve Perşembe’den sonra, vefat ettiği güne, Pazartesi’ye kadar birşey yapmadı. Böylece vefat ettiği gece, Ali a.s’a dikte etti ve bunu destekleyen bazı sahabeler, bunun yazılmasına şahitlik etti:

Sünni Kitaplarında:
İbn Abbas dedi: “Hani o perşembe günü (o ne fena gündü?), o perşembe günü… Perşembe günü Allah’ın Resulünün ağrılarının şiddeti yükseldi ve Allah’ın Resulü şöyle buyurdu; bana kalem kâğıt getirin. Size bir vasiyetname yazdırayım ki, ondan sonra yolunuzu şaşırıp hiç helâke düşmeyesiniz! Ve Allah’ın peygamberinin yanında tartışma olmaması gerekirken orada bulunanlar (yazılsın, yazılmasın diye) ihtilâf ettiler ve sonra dediler; Allah’ın Resulü sayıklıyor. Ve bunun üzerine, Allah’ın peygamberi buyurdu: Yalnız kalmak bana attığınız bu iftiralardan daha iyidir ve kalkın gidin ve beni yalnız bırakın ve ölümü esnasında da 3 şeye vasiyet etti birincisi: Müşrikleri Arap adalarından kovun, İkincisi: Kitap ehli olanlardan (Hristiyan ve Yahudiler) ben nasıl vergi alıyorsam sizde öyle alın ve üçüncüsünü söylemedi ya da söyledi ben unuttum.” [Sahih Müslim Vasiyet kitabı: Vasiyet bırakacak bir şeyi olmayanın bölümü, hadis 4319 ve 4320]

İbn Abbas dedi: “Hani o perşembe günü, o ne fena gündü? Sonra yerdeki kumları ıslatacak kadar ağladı ve dedi: Allah’ın Resulü şöyle buyurdu: Bana kalem kâğıt getirin. Size bir vasiyetname yazdırayım ki, ondan sonra yolunuzu şaşırıp hiç helâke düşmeyesiniz! Sonra dediler: Allah’ın Resulü sayıklıyor.” [Sahih Muslim – Vasiyet Kitabı]

Şia Kitaplarında:
Süleym bin Kays, Selman’dan rivayet eder: “O adam (Ömer) ne dediyse, dedikten sonra, Resulullah saas’i kızdırdıktan ve Resulullah saas’in kağıdı itmesinden sonra, Ali a.s şöyle dedi: Resulullah saas’e bu kağıda yazdıracağı, kimseyi dalalete düşürmeyecek ve iki kişinin ihtilafa düşürmeyecek olan şeyin ne olduğunu sormayacak mıyız…” [Kitab Suleym ibn Kays s. 398]

Süleym bin Kays, Hz. Ali a.s’ın Talha’ya şöyle dediğini aktarır: “Ey Talhâ! Sen şahit olmadın mı Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) bize bir kağıt parçası getirmemizi buyurarak, kendisinden sonra ümmetin sapıtmaması için birşeyler yazacağını söyledi? Senin arkadaşın da söyleyeceğini söyledi: “Resullah sayıklıyor(!)” Resulullah da gazaplanarak yazmaktan vazgeçti. Talha dedi ki: Evet, ben şahidim” [Kitab Suleym bin Kays s. 211]

Süleym bin Kays şöyle der: “Hz. Ali aleyhisselam, muhacir ve ensarın kendi faziletleri ile ilgili olarak birbirleriyle yarışmaları hakkında Talhâ’ya buyurdu ki: “Ey Talhâ! Sen şahit olmadın mı Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) bize bir kağıt parçası getirmemizi buyurarak, kendisinden sonra ümmetin sapıtmaması için birşeyler yazacağını söyledi? Senin arkadaşın da söyleyeceğini söyledi: “Resullah sayıklıyor(!)” Resulullah da gazaplanarak yazmaktan vazgeçtir. Talha dedi ki: Evet, ben şahidim” [Gaybet-i Numani 4.Bölüm, 11. Hadis]

Ve, Resulullah (saas)’in yazmak istediği, dalâlete karşı koruma olan bu kitap (yazı) hakkında rivayet edilen tek metin, Sunni kitapları’nın en otantik olanlarında da kanıtlandığı şekilde (Müslim ve Buhari), Şeyh Tusi’nin Gaybet kitabı’nda geçmektedir. Ve Muhammed saas’in vasiyetini taşımış olanlar, Hz. Muhammed saas’in Ehlibeyt’idir (as):

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saas, vefat gecesi Ali bin Ebu Talib as’a şöyle buyurdu:

“Ey Hasan’ın babası, bana kalem ve kağıt getir”, ve vasiyetini şuraya gelene kadar dikte ettirdi ve şöyle buyurdu;

“Ya Ali, benden sonra 12 İmamlar olacak ve onlardan sonra da 12 Mehdiler gelecek. Sen, Ya Ali, 12 İmamlar’ın ilkisin. Allahu Teala seni semalarında, Aliyyel Murtaza, Müminlerin Emiri, Sıddıkul Ekber, Farukul Azam, Memun(Güvenilir) ve Mehdi (Hidayetçi) adlarıyla isimlendirmiştir. Bu isimler gerçek anlamda senden başka kimseye atfedilmemelidir. Ya Ali, sen benim ailem üzerine, onların yaşamlarında ve ölümlerinden sonra ve kadınlarımın üzerine, Vasim’sin. Kimi tasvip edersen, yarın beni bulur ve kimi reddedersen, ben ondan beriyim. Ben onu görmeyeceğim ve o da beni Kıyamet Günü’nünde görmeyecektir. Ve sen benim ümmetime, benden sonra, Halifem’sin. Eğer vefat sana yaklaşırsa, hilafeti, hayırlı olan oğlum Hasan’a teslim et. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da, hilafeti, oğlum Hüseyin’e, Şehit, Tathir ve Maktul olana teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, ibadet edenlerin Mevlası olan ZeynelAbidin Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed Bakır’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Cafer-i Sadık’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğlu, Musa Kazım’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti oğlu, Ali Rıza’ya teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Emin ve Takva Sahibi olan Muhammed’e teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, öğütçü olan Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, fazil olan Hasan’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed’in Ailesi’nin Emanetçisi (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) olan Muhammed’e teslim etsin. Böylece, bunlar 12 İmamlar’dır. Onlardan sonra, 12 Mehdiler olacaktır. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğluna, yakın olanların birincisine teslim etsin. Onun üç ismi vardır; biri benim ismim gibi Ahmed, diğeri babamın ismi gibi Abdullah, üçüncüsü de Mehdi (Hidayet Eden)’dir. O, inananların ilkidir.” [Gaybet Kitabı, Şeyh Tusi, Allah ona rahmet etsin]

Resul’ün (saas), vasiyet hakkında, onun sonsuza kadar dalâletten bir koruma olduğunu söylemesi, yalancı/aldatıcıların vasiyeti iddia etmelerini (yalancıların vasiyete dokunmalarını, bu vasiyetle gelmelerini) imkansız yapar. Ve yalancı/sahtekar birinin bu vasiyetle gelmesi mümkündür diyen kişi, ona sıkı tutunanlar için dalaletten bir koruyucu olarak tanımlayan Allah’a, vasiyeti korumada yetersiz olduğu ile ilgili itham etmiş ya da Allah’ı yalan söylemekle suçlamış olur. Çünkü O kitabı (vasiyetnameyi), sonsuza dek dalaletten koruyucu olarak tanımlamıştır ve sonra da böyle olmadığı ortaya çıkarsa, Allah’ı cehalet ile suçlamış olur. Çünkü O’nun cahilliğinin durumundan ötürü, vasiyete uymayan bir açıklama ile bir kitap tarif etmiştir. Ve Yüce Allah Teala bu gibi tanımlardan çok uzaktır. Ve Allah Teala, cahillerin dediklerinden çok daha fazla Yüce’dir.

Yani Mutlak Bilgili, Mutlak Yetenekli, Mutlak Dürüst, Mutlak Hüküm ve Hikmet Sahibi metni; onun sahibi onu iddia edene ve amacı başarıya ulaşıncaya dek (O, Teâlâ, ona sıkı tutunanlar için sapıklıktan bir koruma olarak tarif ettiği şeyi), yalancı/sahtekarlar tarafından iddia edilmesinden korumak zorundadır. Aksi takdirde, O cahil ya da yetersiz veya yalancı ya da aldatıcı olacak ve (O’nun sözüne sıkı tutunanlar) yalancıları takip etmeleri için onları baştan çıkartmış olacaktır. Ve Allah Teala’nın cahil ya da yetersiz olması imkansızdır çünkü O, Mutlak İlim Sahibi (Alim) ve Mutlak Kuvvet Sahibi (Muktedir)’dir. Ve Hakkın, Yüce Teala’nın yalancı olması imkansızdır çünkü O, Mutlak Dürüst ve Mutlak Bilge (Hikmet Sahibi)’dir. Ve O’nun bir yalancı olarak tarif edilmesi mümkün değildir, aksi takdirde O’nun söylediği herhangi birşeye itimad etmek/dönmek mümkün olmazdı ve din çelişkide olurdu.

Ve metin; Allah’ın Halifesi’ni, O’nun arzında, kimin takip edeceğinden bahseden ve onu, ona sıkı tutunanlar için dalalete düşmekten koruyucu olarak tanımlayan; ilahi bir metindir. Ve onun sahibi iddia edene kadar da, yanlış yalancıların iddia etmesinden Allah onu korumalıdır. Aksi takdirde, bu bir yalan ve test olanlar için de, batılı takip etmekleri üzere, onları yönlendirmek/kandırmak olacaktır. Ve bu mesele, Mutlak Alim, Dürüst, Muktedir ve Hikmet Sahibi’nden asla çıkmayacak bir durumdur, tüm övgüler O’na mahsustur.

Çünkü (bir örnek verirsek), gaybı ve meselelerin sonuçlarını bilen bir insan şöyle derse ” Eğer su içmek istiyorsanız o zaman, buradan için ve ben bu yerden hiç zehir içmeyeceğinizi temin ediyorum”. Sonra bu yerden zehir içseniz. Sonra size bu temini veren kişi ne olur? Ya cahil, ya da birinci derecede bir yalancı, ya da bunu temin etmekten aciz, ya da sözünü tutmayan olur.

Böylece, Allah’a inanan kişi, Allah’ı cahil ya da yalancı ya da aciz ya da sözünü tutmayan olarak mı kabul ediyordur? Allah tüm bunlardan münezzehtir.
Ve onlardan (as) rivayet edildiğine göre, Allah Kuran’da ilahi metni batıl insanlar tarafından iddia edilmesinden koruyacağına söz vermiştir, batıl ehli bunu iddia etmekten azledilmiştir, Yüce Allah Teala’nın şu buyruğu ile engellenmiş/izin verilmemiştir: {Eğer bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık} [Hakka Suresi 69:44-46].

Ve Allah’a atfen ilahi sözlerin uyduruluyor olması ([Allah üzerine yalan söylemek]), her daim vardı ve Allah bunu engellemedi ve Allah’a atfen söz uyduranların hemen helak edilmeleri de gerekmemektedir. Bilakis, O Yüce Teala onlara zaman vermiştir. Ve bu durum, Müseyleme’nin çağrısı gibi, bariz sahte/yalan olan çağrıları takip edenler ile de aşikar olmuş ve bilinmiştir. Böylece kesindir ki, ayette kastedilen şey, Allah üzerine yalan isnad etmek değildir. Bilakis, kastedilen şey, delilin ortaya koyduğu ilahi buyruğu iddia ederek, Allah hakkında yalan söz uydurmaktır. Ve eğer bu olursa, o zaman burada Allah, ilahi buyruğu korumak için, ortaya koyulan kanıt ile, kaçınılmaz surette duruma müdahale edecektir. Ve bu, dalalete düşmekten bir koruma olarak tanımlı olan ve Allah’ın Halifesi’nin, izlememiz gereken kişilerin karakterini tanımlamak üzere teslim ettiği ilahi bir metin/buyruktur. Yani, O Teala’nın müdahale etmeye olan noksanlığı, O’nun bilgeliğini inkâr etmek olur [bu durumda].

Ve bu buyruğa ya da metne bir örnek de, İsa as’ın, Resul Muhammed saas hakkındaki vasiyeti ile Resul Muhammed saas’in, İmamlar ve Mehdiler as hakkındaki vasiyetidir. Yani ayette, yalan sözler uydurmanın önlendiği/izin verilmediği ile ilgili açıklama vardır ve bu sebepten, bu metin, sahibi için korunmuştur ve onun haricinde hiç kimse de bunu iddia edemeyecektir. Ve ayetin, ilahi buyruk hakkında olduğunu ve Allah’ın Halifeleri hakkında olduğunu, özellikle bunun sahibine ulaşıncaya kadar korunmak zorunda olduğunu açıklayan hadisler vardır. Böylece bu metin/buyruk, onu etkileyebilecek herhangi bir müdahaleye karşı; ister bu müdahale, bunu teslim edecek Halife’ye taşırken ki aşamada olsun, ya da ister, onu iddia edecek Halife’ye ulaşım aşamaları/aşamasında olsun, korunan ilahi bir metindir. Ve bu gerçeği açıklamış hadisler vardır. Ve bu da, bu ayette geçen sözlerin uydurulmasının, ilahi metin ile ilgili olduğudur.

…Muhammed b. Fudayl, Ebu’l-Hasân (Ali b. Musa aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir: İmam’a, “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar…” (Saf, 8) âyetinin anlamını sordum.Buyurdu ki: «Bu ifade, ağızlarıyla Emir’ül-Mü’minin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhisselâm)’ın velayetini söndürmek istiyorlar, demektir.» Dedim ki: “Allah nurunu tamamlayacaktır…” (Saf, 8) ifadesinin anlamı nedir? Buyurdu ki: «Allah, imamlığı tamamlayacaktır….. Dedim ki: “Hiç şüphesiz! O, çok şerefli bir elçinin sözüdür.” (Hakka, 40) âyeti¬nin anlamı nedir? Buyurdu ki: «Yani, Cebrail’in Allah katından Ali’nin velâyetiyle ilgili olarak bir sözdür.» Dedim ki: “Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz.” (Hakka, 41) âyetinin anlamı nedir? Buyurdu ki: «Müşrikler dediler ki: Muhammed, Rabbine karşı yalan söylüyor. Allah, Ali ile ilgili olarak ona böyle bir emir vermemiştir. Bunun üzerine Allah, Kur-‘ân’dan bir bölüm indirerek şöyle buyurdu: “Hiç şüphesiz -Ali’nin velayeti- Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer –Muhammed- bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalar¬dık. Sonra onun can damarını koparırdık.” (Hakka, 43-44-45) [Usul-ü Kafi Hüccet Kitabı 6-515 & 91-1171]

Ayrıca Ebu Abdullah (Cafer-i Sadık aleyhisselâm) şöyle demiştir: «Bu mesele sahibi haricinde başka biri tarafından iddia edilemeyen bir meseledir. Aksi takdirde Allah, yanlışlıkla iddia eden kişinin ömrünü keser.» [Usul-ü Kafi Hüccet Kitabı 5-958]

Yani yalancı, ona sıkı tutunanlar için sapıklıktan bir koruma olarak tanımlanan İlahi Vasiyeti, iddia etmekten men edilmiştir. Ya da, onun (yalancının) İlahi Vasiyet iddiası, bu iddia ile insanlara çıkmasından önce, onun sonunu/yıkımını getirir/hazırlar. Çünkü o vasiyeti iddia ederken, ona süre vermek, cehalet anlamına gelir veya yetersizlik anlamına ya da ona sıkı tutunanları asla yanlışa sürüklemeyeceğine söz veren O svt’ya yalan isnad etmek anlamına gelir. Ve bunların da, Mutlak Hakikat’te olması mümküm değildir, tüm övgüler O’na mahsustur. Ve bu sebepten O Teala şöyle demiştir: {Elbette onu kıskıvrak yakalar¬dık. Sonra onun can damarını koparırdık}. Ve İmam Cafer-i Sadık a.s da şöyle buyurmuştur: “Allah onun ömrünü keser/sonunu getirir”.

Ve daha fazla açıklama için diyeceğim şudur ki: Ayet, [yanlış] iddianın engellendiği ve mümkün olmadığı ile ilgili, önceki makul/rasyonel sonuç ile uyumludur. Bununla ilgili olarak O svt’nın buyruğu: {Eğer bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık}. Anlamı, yok etme; sözlerin uydurulmasının önüne geçer. Yani, eğer kişi (yalancı) bir söz uyduruyor olursa, yok edilir. Ve ayet, Muhammed saas’e ve Kuran’a inanmayanları işaret etmektedir. Ve bu sebepten ayetteki sözlerle çekişmekten maksat, Allah’ın sözleri anlamında değildir, çünkü onlar buna inanmazlar. Bilakis, çekişme/itiraz etme, ayetin anlamı ile ilgilidir. Yani, çekişme/itiraz etme, makul bir şekilde onlara kanıtlanan/onaylanan şey ile ilgilidir ve bu da, ona sıkı tutunanları dalalete düşmekten koruyacak olacak, sahibi dışında asla iddia edilemeyecek olan ilahi metindir. Çünkü sahibi dışında iddia edilebilir olduğunu söylemek, Allah Teala’ya, cahilliği, acizliği ve yalancılığı isnad etmek demektir. Bu sebepten; nedene, Kuran’a ve hadislere göre; yalancının, ona sıkı tutunanları dalalete düşmekten koruyucu olarak açıklanan karakteri tanımlayan, İlahi Metni iddia etmesi imkansızdır. Anlamı; esasen metin, amacını elde etmek üzere, onun sahibi onu iddia edene kadar korunacak demektir. Ve bu amaç, Allah Teala’nın onlara söz verdiği üzere, ona sıkı tutunanları yanlış yola sapmaktan önlemektir.

Ve daha fazla açıklama ve detaylandırma için diyeceğim ki, esasen, İlahi görevin iddiacısı:

a) Ona sıkı tutunanları dalâletten koruyacak olan karakterin tanımlı olduğu bu metin ile gelen kişi; doğruyu söylüyor olmalıdır ve yalan söylemesi ya da aldatması imkansızdır. Çünkü bu metin, yalancı ve sahtekarların iddia etmelerinden korunmuş olmalıdır. Aksi takdirde Allah, metin hakkında, sonsuza kadar dalâletten bir koruma olduğunu söylemiş olmasına rağmen; onları yanlış yöne sevk edebilecek şeye; insanların sıkı tutunmalarını buyurmuş olurdu. Ve bu bir yalandır ve hiçbir zaman Allah’ın yapmayacağı birşeydir.

b) Ya da o, İlahi görevin iddiacısıdır; fakat ona sıkı tutunanları dalâletten koruyacak olan karakteri tanımlayan metnin iddiacısı değildir. Bu davacının iddiası, test edilen bazıları [kişiler] için, onların bazı konulardaki cehaletleri nedeniyle kafa karıştırıcı olabilir ve Allah svt iddiacı üzerine ayeti uygulayabilir; hatta onu takip edenlerin, ne bir bahanesi ne de bir mazareti olmamasına rağmen, iddia etmesinden belirli bir süre sonra; kulları için bir merhamet olarak onu yok edebilir. Ya da, herkesin, onun tarafından kafa karışıklığına düçar olması; eğer bu kişi batılı aramıyorsa; mümkün olmayabilir. Ki eğer arıyorsa, o zaman o kişi, bir önceden açıkladığım karakter tanımlı metin olmadan, o kişiyi takip eder. Ve, bir çok aptallık ondan yana çıka gelir ve böylece Allah, onun batıl oluşunu insanlara görünür ve açık yapar. Ve bu iddiacı üzerine ayetin uygulanması gerekli de değildir. Bilakis, aptalca batıla çağıran o kişilerle kalması için, kendisine uzun bir zaman dilimi verilir.

Ve bu konuyu daha yakın ve daha net yapmak için: Üç tane daire olduğunu varsayalım; beyaz daire, gri daire ve siyah daire. Beyaz daire, içine yalancının girilmesinden korunmuş olandır. Bu nedenle de, içine her kim girerse, iddiasında dürüsttür ve ona inanmak gerekir. Bu yüzden bu ayetin de bu daireye uygulanması zorunludur; {Eğer bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık}. Gri daireye gelince, içine bir yalancının girmesinden korunmuş değildir. Bu sebeple, içindekilere bağlanmak ya da onlara inanmak doğru olmayacaktır. Bununla birlikte, o daire içinde kim olursa olsun takip etmek için bir bahaneleri yoksa bile; kullar için bir rahmet olarak; bazen yalancıdan korunabilir, içine girmesinden sonra. Bu nedenle, ayet bu daireye uygulanabilir fakat uygulanması zorunlu değildir. Üçüncü daireye gelince, bu siyahtır ve içine yalancının girmesinden korunaklı değildir. Bilakis, bu yalancıların dairesidir. Ve bunun yalancıların dairesi olduğu çok net bir şekilde açıktır. Bu sebepten, evvel emirde bunu yalancılardan, ne içine girmelerinden önce ne de sonrasında, korumaya gerek yoktur.

Bunun sonrasında şu gerçeğe de dikkat etmekte yarar vardır ki; o da, bizim, dalalete düşmekten koruyucu olarak açıklanmış olan karakteri tanımlayan metnin, iddia edilmekten önlenmesi hakkındaki konuşmalarımız, genel olarak, İlahi Pozisyonun iddia edilmesi ile ilgili değildir. İlahi Pozisyonu ya da Peygamberliği ya da O svt’nın arzındaki Halife’liği yanlışlıkla ve aptalca iddia etmek, vasiyet (karakteri tanımlanayan metin) olmadan bununla tartışmak, çok sefer gerçekleşmiş bir durumdur. Ve belki, bunu yanlışlıkla iddia eden belli bir süre canlı kalmıştır. Ve buna bir örnek de, Resulullah saas’in döneminde Peygamber olduğunu iddia eden, yalancı Müseyleme’dir. Ve Müseyleme, Resulullah saas’in vefatından sonra hayatta kalmıştır. Bu nedenle, Allah’ın tanıklığı, buyruğu olmadan, vasiyetsiz yapılan iddia, değersiz ve aptalca bir iddiadır. Her kim böyle yalan/hilekar bir davacıya inanırsa, Allah’ın önünde hiçbir mazarete sahip değildir. Bu suretle, sözü edilen şey hiçbir şekilde, batıl ehlinin iddia etmesini önlemek değildir, bilakis, ona sıkı tutunanları dalalete düşmekten koruyucu olarak açıklanmış olan karakteri tanımlayan metni, onların iddia etmesini önlemektir. Ve bu da, Allah’ın Halifesi’nin insanlara olan vasiyetidir. Ve, nedenleri ile kanıtlamış olduğumuz, Kuran ayeti ve hadisler ile onaylanmış olan bu koruma; aynı zamanda gerçeklik ile de kanıtlanmıştır. Metnin üzerinden, onu iddia eden herhangi biri olmadan yüzlerce yıl geçmesi, bu gerçeği kanıtlamaya da yeterlidir. Tevrat’ta peygamberlerin vasiyetleri üzerinden ve İsa a.s’ın vasiyeti üzerinden yüzlerce yıl geçmiş ve Hz. Muhammed saas ve ondan sonra onun Vasiler’i haricinde hiç kimse onu iddia etmemiştir. Aynı şekilde, hiç kimse İmamlar a.s dışında Hazret’in vasiyetini de iddia etmemiştir. Ve İmam Rıza a.s bu gerçeklikle, Katoliklere karşı münazara etmiştir. Tevrat ve İncil’de geçen Hz. Muhammed (saas) hakkındaki, önceki peygamberlerden olan bu metinleri açıklığa kavuşturduktan sonra, Katolik bu metnin birden fazla karaktere uygulanabilir olduğunu öne sürmüştür. Böylece İmam Rıza a.s’ın Katolik’e karşı münazarası, bu sahtekarlar/yalancıların bundan böyle vasiyeti hiçbir şekilde iddia etmemelerine sebep olmuştur. Ve bize fayda sağlayacak olan metnin bir parçası şöyledir: (…Ama onun bu Muhammed olduğunun doğru olduğu bize kanıtlanmamıştır, bilakis onun adı Muhammed’tir, yani biz onun sizin Muhammed’iniz olduğundan şüphe ederken, onun peygamberliğini itiraf etmemiz doğru değildir…. İmam Rıza a.s şöyle buyurur: Şüphe ile mi tartıştınız! Allah, Adem’in zamanından bizim bu zamanımıza kadar, adı Muhammed olan başka bir peygamber mi gönderdi? Ve kitaplarınızda bulduğunuz, O’nun tüm peygamberler üzerine gönderdiği Muhammed, başka bir Muhammed mi? Böylece ona cevap vermekten geri durdular.) [Isbat el-Huda c.1, s.194-195]

Böylece, önceki Vasilerin, bu metin ile yaptıkları münazaralar, onlara inananlar üzerinde bir kanıttır. İsa ve Muhammed saas bununla tartışmıştır. İsa a.s, onların kendisinden, dolaylı olarak bahsetmiş olmalarına rağmen, kendinden önceki Peygamberlerin metni ile münazara etmiştir. Ve Muhammed saas, İsa as’ın ve İsa as’dan önceki Peygamberlerin kendisinden bahsetmesi ile münazara etmiştir. O svt buyurdu: {Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.} [Saf Suresi 61:6] {Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.} [Araf Suresi 7:157]. Ve Allah Kuran-ı Kerim’de açıkladığı üzere, eğer Hz. Muhammed saas’in iddiası yalnış olsaydı – ki o bundan münezzehtir – onun bunu iddia etmesine izin vermezdi. Çünkü Allah metni muhafaza edeceğine ve yalancı/sahtekarlar tarafından iddia edilmesini önleyeceğine dair söz verir ya da, Allah svt, yalancı/aldatıcıları, metinden men edeceğine/azledeceğine dair söz verir: {Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o, hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’dan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. Eğer bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı. Şüphesiz bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür. Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz. Şüphesiz bu, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir. Şüphesiz bu, gerçek kesin bilgidir. O halde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.} [Hakka Suresi 69:38-52}

Ve işte, Hz. Muhammed saas’in vefat gecesi yazdığı kitap (yazı) buradadır. Bin seneden fazladır, kitaplarda bulunmaktadır ve her insanoğlu, buna bakmak ve okumak marifetine sahiptir. Ancak, yalancı/aldatıcılar pek çok olmasına rağmen, bir tane yalancı/aldatıcı bile bunu iddia edememiştir. Allah bunu her yalancı iddiacıdan azletmiştir. Sizler, bir çoklarını, İmamet’i (İmam olmayı) ya da Mehdilik’i (Mehdi olmayı) iddia etmiş olarak bulabilirsiniz fakat asla; iddia etmek üzere, bu kitap üzerinde yakalanmış, Allah’ın hicabına nüfuz edebilen/sızabilen hiç kimseyi bulamayacaksınız. Ve bu gerçeklik, evvelce sunduğum şeyi açıklar ki, bu da, bu kitabın, kendi kendine dalaletten bir koruma/önlem olduğudur. Yani, Resulullah saas’in bahsettiği, onun sahibinden başka hiç kimsenin, onu iddia edemeyecek olmasıdır. Ve her kim iddia ederse, o hakikati söylüyor ve onun sahibidir demektir. Ve bu da, yeterli tam bir delil ve gerçeğin/çağrının uygunluğunun, yerleşmiş bir kanıtıdır. Böylece kim gerçeği ister ve gerçeği/çağrının üstünlüğünü/uygunluğunu bilmek isterse, o zaman vasiyet ve içinde bahsedilen kişinin ben olduğumu söylediğim iddiam, onun için yeterlidir. Ayrıca, bundan başka daha pek çok deliller de vardır. (Benim), Allah’ın dininin ilmini ve yaratımın gerçeklerini biliyor oluşum, Allah’a ait olan Hakimiyet/Biat bayrağını taşımada tek oluşum ve ayrıca Allah’ın kullarına, rüyalarla direkt olarak benden bahsetmesi ve Allah’ın yeryüzünde, Allah’ın Mahlukat’ı için, O’nun Halifeleri’ne yapılması gereken şehadet metodları olan rüyalardan başkaları… Meleklerin, Adem as’ın Hilafeti’ne (Halifeliği’ne), vahiyle tanıklık ettikleri gibi; Allah ayrıca, dünya genelinde birbirlerinden ayrılmış olan çok sayıda insana da tanıklık etti. Ve muhtemelen herbiri beraber, Ahmed el Hasan Haktır ve o, Allah’ın Halifeleri’nden bir Halife’dir diyerek, yalan söylemeyi planlamış olamazlardı. Ve esasen O svt şöyle buyurur: {Seni insanlara bir elçi olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.} [Nisa Suresi 4:79]. Ve O svt şöyle buyurur: {Fakat Allah sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter.} [Surat Al-Nisaa’ 4:166].

Ayrıca Sünni Müslümanlar ile ilgili olarak, Allah Resulü (saas), onlara, Mehdi’ye zafer vermeleri için çağrıda bulunmuş ve onu, Sünni kitaplarının, en otantik hadislerinde olduğu üzere, “Allah’ın Halifesi Mehdi” olarak isimlendirmiştir. Ve esasen, ben onlara geldim. Ve adım, Allah Resulü saas’in adı gibi Ahmed ve babamın adı, Allah Resulü saas’in babasının adı gibi İsmail’dir. Tıpkı hadislerin bahsettiği gibi. Ve Hazret saas şöyle buyurmuştur: “Ben iki katledilmiş kişinin/kurbanlığın oğluyum, Abdullah ve İsmail”. Ve ona sıkı tutunanlar için, dalâletten bir koruma olarak tarif edilen karakterin, tanımlı olduğu metin ile size geldim. Ve ilim ile geldim. Hükümranlık/Biat Allah’ındır bayrağını taşıyan tek kişi benim. Bu nedenle, Allah’tan korkun, Ey Muhammed (saas)’in ümmeti! Ve hakka çağırın! Resulullah’ın sizi, buz üzerinde sürünmek zorunda kalsanız bile, zafer vermek için çağırdığı, Allah’ın Halifesi Mehdi’yi takip edin. Ve hem bu dünyada, hem de ahirette kurtarılanlardan olabilmeniz için, Peygamberiniz’in (saas) tek olan vasiyetine iman edin.

Ahmed el Hasan
Şevval (1433 Hicri)

 

Muharrem Ayı

Posted on Updated on

Gözler sessizce ve sükûtunu kaybetmeden tekrar yöneldi sevgiliye. Yaklaştı hüzün ayı. Akmaya hazırlanıyor gözyaşları. Sevgilinin fedakârlıkları cezbediyor ruhları. İlahi aşk bu olsa gerek. Rahmana hakkıyla duyulan aşkın resmidir bu. İlahi aşk panosunda çizilen en güzel aşk resmi.

Yıllardır var olan ve bitmek tükenmek bilmeyen ve tükenmeyecek olan bu seda, insana o kadar maneviyat ve ruhaniyet kazandırıyor ki, gözlerimizden yaşların boşalacağını ve sinemize vuracağımızı, azıcık olsun acı çekeceğimizi bildiğimiz halde bu hüzün ayının yaklaşmasını iple çekiyoruz. Hüseyin’e “Lebbeyk” diyebilmek ne kadar gurur vericidir ki, anlatmak acziyet ile sonuçlanır.

“Lebbeyk ya Hüseyin”

Taşların, toprakların, yağmurun, denizlerin, gökyüzünün, yeryüzünün, ağaçların hatta karıncanın bile ağladığı bu elem verici ve ruhumuzu derinlemesine hüzne boğan bu olay karşısında, nasıl olurda insanlık hala umursamazlık içerisinde olur ve nasıl olur da şatafatlı yaşamı tercih edebilir ve nasıl olur da hala Hüseyin’den uzak oluruz? Nasıl?

Peygamber hanedanı katledildi. Birileri hala bu katliamı çarpıtmaktan ve Emevi zihniyetini destekleyici amellerinden vazgeçmezken, yüreklerinde ilahi aşk sevdası besleyen insanlar, Hüseyin’in bu onurlu duruşunu günümüzde canlandıracak ve zihniyeti bozuk olanlara karşı ilahi duruşu sergileyecektir. Farkında olarak ya da fark etmeden gaflet ile İslam’ı yok etmeye çalışanlara hizmet edenler, gafletlerinden uyanmalı ve bu sedanın her yere ve kesintisiz bir şekilde yayılması için gayret etmelidirler.

Unutulmayan ve unutulmayacak olan bu ders verici duruş karşısında, tercihleri bu aşk destanını farklı boyutlara taşımak olan ve asıl amaçları mevki ve makam sevdası olanlar bilmelidirler ki, Hüseyin ve onun bu davası solmayacak ve her geçen gün daha da güç kazanacaktır. Çünkü batıl yok olmaya mahkûmdur. Hak varken, insanlar batılı tercih edemez. Zira kılıfımız doğruya ve güzelliklere meyilli yaratılmıştır. Kalpleri mühürlenenler, Hüseyin’i anlayamaz, idrak edemezler.

“AŞURA” gününü bayram havasına sokup insanlara tatlı ikram edenler bilmelidirler ki yedikleri ateştir. Ve eğer bu tutumlarına devam ederlerse sonları hüsran olacaktır. İnsan sevdiğiyle haşrolur. Biz Hüseyin’i Galubela’dan sevdik. Hamurumuz Kerbela toprağındandır. Gözyaşımız Hüseyin için akmaya hazır ve uzuvlarımız Hüseyin’e fedadır. Davası yaşanacak ve kıyamete dek yaşatılacaktır.

Şeyh Saduk kendi senediyle İlelu’ş-Şerayi ve Emali kitaplarında Cibille-i Mekkiye’den şöyle nakleder:

“Hz. Ali (a.s)’ın sır dostlarından olan Meysem Temmar’dan şöyle nakleder: ALLAH’a yemin olsun ki bu ümmet kendi peygamberlerinin torununu Muharrem ayının onuncu günü öldürecekler ve ALLAH’ın düşmanları o günü bereket günü yapacaklar. Bu iş ALLAH’ın ilminde geçmiş kesin kazalardandır. Hz. Ali’nin bana öğrettiği ilim üzere ben bundan haberdar oldum.

Hz. Ali bana bildirdi ki tüm yaratıklar hatta çölün yırtıcı hayvanları, denizdeki balıklar ve gökte uçan kuşlar bile Peygamber’in torununa ağlayacaktır.

Güneş, ay, yıldızlar, gök, yer, insan ve cinlerin mü’min olanları göklerdeki tüm melekler Rıdvan meleği (cennetin koruyucusu melek) ve cehennemle görevli olan Malik, tüm koruyucu melekler, gök ve arşı koruyan meleklerin hepsi Hüseyin’e ağlayacaklar.

Sonra Meysem şöyle dedi: ALLAH’a ortak koşanlara, Yahudi, Hıristiyan ve Mecusilere ALLAH’ın laneti gerekli olduğu gibi Hz. Hüseyin’i öldürenlere de bu lanet gerekli olmuştur.

Cibille diyor ki Meysem’e “Nasıl halk Hz. Hüseyin’in şahadet gününü bereket günü bileceklerdir?” diye sordum.

Meysem bu soruya karşılık ağlayarak şöyle dedi: Kendileri uydurdukları bir hadis gereğince Aşura gününün Hz. Adem’in tövbesinin kabul olduğu gün olduğunu söyleyecekler; oysa Hz. Adem’in tövbesi Zilhicce ayında kabul olunmuştur. Yine onlar Aşura gününde Yüce ALLAH’ın Hz. Davud’un tövbesini kabul ettiğini söyleyecekler; oysa Davud’un tövbesi de Zilhicce ayında kabul olmuştur. Onlar bu günde ALLAH’ın Hz. Yunus’u balığın karnından kurtardığını söyleyecekler; oysa ALLAH-u Teala Hz. Yunus’u Zilkaade ayında balığın karnından çıkarmıştır. Onlar Aşura gününde Hz. Nuh’un gemisinin sahile yanaştığını söyleyecekler; oysa bu Zilhicce ayının 18. günü vuku bulmuştur. Onlar bu günde Beni İsrail’in kurtulması için denizin ALLAH tarafından Hz. Musa (a.s) için yarıldığını söyleyecekler; oysa bu Rebiulevvel ayında gerçekleşmiştir….”

Ehlibeyt mektebinin kaynaklarında çeşitli senetlerle İmam MUHAMMED Bakır (a.s)’dan nakledilen ve Ehlibeyt dostlarınca sürekli okunan Aşura Ziyareti duasında şu cümleler yer almaktadır:

“ALLAH’ım bu Aşura günü Ümeyye oğulları ve ciğer yiyen kadının oğlu tarafından kutlu ve mübarek bir gün olarak bilinir…. Bugün Ziyad oğullarının ve Mervan oğullarının Hz. Hüseyin’i (ALLAH’ın selamı ona olsun) öldürdükleri için sevindiği bir gündür. ALLAH’ım onlara olan lanet ve azabını iki kat eyle….”

“Andolsun ki dünyada tatmadığım zevk kalmadı” diyen melun Muaviye’nin zorba hükümdarlığını devam ettiremeyen ve onun oğlu bile olduğu belli olmayan zalim Yezidi sevenler ve onun sapık yolunu kendine rota edinenler, gerçekleri nereye kadar saklayacaktır?

Yezidin mükâfatlarını Hüseyin’in pak kanına tercih edenler, nasıl ataları gibi cehennemi boyladılarsa, günümüz yezit ve Muaviye’lerine teslim olanlar da, korkarım ki onlarla haşrolacaktır.

İlahi kanın sahibi olan Allah elbette ki Hüseyin’in intikamını, onu katledenlerden ve onun katillerini taklit etmeye çalışanlardan alacak ve batıl yok olmaya devam edecektir. Ve bizler batılın yok olması için ahdettik. Rabbimizden dileriz ki son nefesimizde de dilimizden “Ya Hüseyin” çıksın.

Muharrem Ayı Sözlüğü:

Kerbelâ: Bugünkü Irak sınırlarında yer alan ve Hz. Hüseyin (a.s) ve yareninin şehit düştüğü yer.

Âşurâ: Onuncu gün demektir. Muharremin onuncu gününün adıdır. Hz. İmam Hüseyin ve yareni bu günde şehit düşmüşlerdir.

Muharrem: Arap Hicrî yılının ilk ayıdır. Hz. Hüseyin ve dostları bu ayın onuncu günü şehit olmuşlardır.

Mâtem: Yas, üzüntü.

Mersiye: Hz. Hüseyin (a.s) ve Kerbelâ şehitleri için ağıt yakmak.

Sinezen: Kerbelâ şehitlerine göğüslere vurarak yakılan ağıt için bestelenen hüzünlü ve ahenkli şiirler.

Beş Esmâ: Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun).

Ehlibeyt: Nübüvvet evine ve makamına layık olan ve Allah-u Tealâ’nın tertemiz kıldığı, sevgi ve velayetlerini bütün ümmete farz kıldığı kimseler. Bunlar Hz. Muhammed, Hz. Fatıma, on iki İmam ve on iki Mehdiler’dir.

On iki İmam ve On iki Mehdi: Allah tarafından ümmete imam ve önder olarak seçilen ve hepsi Resulullah’ın Ehlibeyti’nden olan şu mübarek zatlar: 1- Hz. İmam Ali (a.s) 2- Hz. İmam Hasan (a.s) 3- Hz. İmam Hüseyin (a.s) 4- Hz. İmam Zeynelabidin (a.s) 5- Hz. İmam Muhammed Bâkır (a.s) 6- Hz. İmam Cafer Sâdık (a.s) 7- Hz. İmam Musa-yı Kâzım (a.s) 8- Hz. İmam Ali Rızâ (a.s) 9- Hz. İmam Muhammed Taki (a.s) 10- Hz. İmam Ali Naki (a.s) 11- Hz. İmam Hasan Askeri (a.s) 12- Hz. İmam Mehdi Sahib’ez-Zaman (a.s) 13- Hz. İmam Ahmed el Hasan (a.s), Geri kalan 11 Mehdi, İmam Ahmed el Hasan as’ın soyundan gelecek olan oğullarıdır.

Hz. İmam Hüseyin: Üçüncü İmamımız, Hz. Resulullah’ın aziz torunu, Hz. Aliyy’el- Murtazâ ve Fâtıma’tüz-Zehrâ’nın göz nurları ve aziz evlatları, Kerbela’da zalim, gaddar, şarapçı, ayyaş ve Allah, Peygamber, Kur’an ve Ehlibeyt düşmanı Yezit meluna karşı kıyam ederek kendisi ve yarenini kutsal hedefi uğruna feda eden şehitlerin efendisi, özgürlük sever insanların babası. Allah’ın selâmı onun, dedesinin, babasının, annesinin, kardeşlerinin ve yareninin üzerine olsun.

Hz. Abbas: Hz. Ali’nin (a.s) eşi Ümm’ül-Benin’den olan ve “Benî Haşim’in ayı” lakabını alan, dört oğlunun en büyüğü. Kerbela’da Hz. Hüseyin’in sancaktarlığını yapmıştır. Şehit olmadan önce susuz çocuklara Fırat’tan su getirmek için gittiği, ama suyu çadırlara ve çocuklara ulaştıramadan, zalimlerin haince saldırılarıyla mazlumâne bir şekilde şehit düştüğü için “Sekkâ” (susuzların sakisi) unvanını alan, Hz. Ebulfazl’il-Abbâs. Allah’ın sonsuz selâmı üzerine olsun.

Hz. Ali Ekber: İmam Hüseyin’in (a.s) en büyük oğlu. Kerbela’da Haşimoğulları ve Peygamber torunlarından ilk şehit düşen kimse. Hem sima açısından, hem de ahlaken Resulullah’a çok benziyordu. Meydanda büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra zalimlerin muhasarası ve haince ve topluca saldırıları sonucu şehit düşmüştür. Allah’ın salat u selâmı üzerine olsun.

Ali Asğer: Hz. Hüseyin’in (as.) en küçük yavrusu. Kerbelâ’da’yken daha altı aylıktı. Hz. Hüseyin onu meydana getirip zalimlerden kendisine su istediğinde, o alçak ve gaddar zalimler, o minin yavruya dahi acımayıp babasının kucağında boğazından oklayarak şehit etmişlerdi.

Hz. Zeyneb: Hz. Hüseyin’in (a.s) büyük bacısı, Kerbelâ kıyamında ve bu kıyamın mesajının insanlara ulaşmasındaki unutulmaz rolü ve Yezit ve zalim yandaşlarına karşı gösterdiği eşsiz cesaret ve direnişiyle destanlaşan Aliyy’el-Murtaza kızı Zeynep annesi Fatıma’dan sonra kadınlarımızın en büyük örnek ve önderidir. Allah’ın selamı üzerine olsun.

Hz. Kâsım: İmam Hasan’ın oğlu ve İmam Hüseyin’in aziz yeğeni. Kerbelâ’da küçük yaşına rağmen büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra şehit düşmüştür. “Allah yolunda şehit olmak bana baldan da tatlıdır” şeklindeki unutulmaz söz ona aittir. Allah’ın selamı üzerine olsun.

Yezid: İslam ve Resulullah düşmanı Ebu Süfyan’ın ve ciğer yiyen Hind’in torunu, babasının layık halefi Muaviye’nin oğlu, Ayyaş, zinacı, kumarcı, şarapçı ve Allah, Peygamber ve Ehlibeyt dostlarının katili ve bilahare Kerbela faciasının baş mimarı. Allah’ın, Peygamberlerin, meleklerin ve bütün salih kulların laneti onun ve ecdadının ve sevenlerinin üzerine olsun.

Ömer b. Sa’d: Sa’d b. Vakkas’ın oğlu, Kerbela’da Yezid ordusunun baş komutanı. Allah’ın sonsuz laneti üzerine olsun.

Şimr b. Zilcevşen: Kerbelâ’da Yezit ordusunun komutanlarından ve Hz. İmam Hüseyin’in katili ve mübarek başını bedeninden ayıran alçak. Allah’ın sonsuz laneti ve kahr u gazabı üzerine olsun.

Muharrem orucu: Muharrem’in ilk üç gününü oruç tutmak sevaptır. Aşurâ günü ise, öğleye kadar her türlü yiyecek ve içecekten içtinap etmek (oruç kastıyla değil) ve öğle vakti imam Hüseyin (a.s) ve ashabının (r.a) bu değersiz ve rezil dünyadan kurtuldukları ve tüm arzuları olan Likaullah’a kavuşmaları niyetiyle iftar etmek iyidir.

Aşure çorbası ya da tatlısı: Uydurma ve batıl bir temele ve masala dayanan bir gelenektir.

Muharrem Ayı’nda Yapılması Müstehap olan Ameller:

Muharrem ayının önemli işlerinden biri Hz. Muhammed ailesine sevgi duyan herkesin Allah’a ve Resulullah’a iman, vefa ve velayet hükmü gereği muharrem’in ilk on günü halet ve durumlarını değiştirmeleri, kalplerinde, yüzlerinde, çehrelerinde büyük musibetin üzüntü ve kederinin izleri – matemlerle- görülmelidir. Sonuç olarak yemek, içmek ve hatta uyku ve konuşmayı da içine alan zevk ve tutkularını bir kenara bırakmalı; baba veya çocuklarının başına bir musibet gelmiş gibi olmaları gerekmektedir.

İmkanı olduğu sürece ilk on gün boyunca her gün meşhur “Aşura Ziyaretini” okumalı ve onuncu gün (Aşura günü) öğle vaktine kadar yemek ve içmekten el çekmelidir. Hatta zorunlu bir durum dışında konuşmaktan ve kardeşini ziyaret etmekten bile imtina etmelidir. O günü kendisine “keder, ağlama ve matem günü” karar kılmalıdır.

Eğer imkanı varsa, evinde imam Hüseyin (a.s) için halisane yas meclisi düzenlemeli ve eğer imkanı olmazsa camilerde, dost ve Şiaların evlerinde bunu yapmalı ve bunu insanların gözlerinden saklamalıdır. Böylece yas meclislerinde “riya” belasından uzak durarak, ihlasa daha yakın olsun. Yalnız bir şekilde ve halvet ederek matemle meşgul olmalı, ağlama ve kederindeki niyet ve maksadı düşmanlar tarafından Ehlibeyte (aleyhimu’s selam) zahiri olarak vurulan darbelere karşı onlara yardım ve teselli olmalıdır.

Sonra hal diliyle ve sıdkı niyetle şöyle demelidir: Ey benim seyidim ve efendim! Keşke bu bela, acı ve kederler benim başıma gelseydi! Ve keşke benim ehlim ve çocuklarım senin ehlin ve çocuklarının yerine kurban ve esir olsaydılar. Keşke seninle birlikte olsaydım ve senin yanında öldürülseydim. Ve kurtulanlarla birlikte kurtulsaydım. Büyük bir kurtuluşla!

Birinci Gece:

Seyyid İbn Tavus “İkbal” adlı kitabında bu gece için birkaç namaz kaydetmiştir:

1- Yüz rekat namaz; her rekatta Fatiha ve İhlas sureleri okunur.
2- İki rekat namaz; birinci rekatta Fatiha ve En’am suresi, ikinci rekatta Fatiha ve Yâsîn suresi okunur.
3- İki rekat; her rekatta bir Fatiha ve on bir defa İhlas suresi okunur.

Birinci Gün:

Muharrem ayının ilk günü iki amel yapılır:

1- Oruç tutmak.
Reyyan b. Şebib İmam Rıza’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: “Kim bugünde oruç tutar ve Allah’a dua ederse, Allah Teala Zekeriyya’nın duasını kabul ettiği gibi onun duasını kabul eder.”

2- İmam Rıza’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: Resulullah (s.a.a) Muharrem ayının ilk günü iki rekat namaz kılar, namazdan sonra ellerini kaldırarak üç defa şu duayı okurdu:

“Allah’ım! Sen kadim olan ilâhsın; bu ise yeni bir yıldır. O halde bu yeni yılda senden şeytandan korunmayı, sürekli kötülüğü emreden bu nefsime karşı güçlü olmayı ve beni sana yakınlaştıracak şeyle meşgul olmayı diliyorum; ey Kerim, ey yücelik ve ikram sahibi, ey desteği olmayanların desteği, ey zahiresi olmayanın zahiresi, ey koruması olmayanların koruması, ey sığınağı olmayanların sığınağı, ey dayanağı olmayanların dayanağı, ey birikimi olmayanların birikimi, ey güzel imtihan -eden-, ey büyük ümit, ey zayıfların izzeti, ey boğulanları kurtaran, ey helak olanları necat veren, ey nimet veren, ey güzel yapan, ey bağışta bulunan, ey ihsanda bulunan! Sen öyle bir ilâhsın ki gecenin karanlığı, gündüzün aydınlığı, ayın nuru, güneşin ışıltısı, suyun gürültüsü, ağacın -yapraklarının- hışıltısı sana secde eder. Allah’ım! Bizi -insanların- sandıklarından daha hayırlı ve üstün kıl ve -insanların- bilmedikleri -kötülüklerimizi- bağışla ve onların söyledikleri şeyden dolayı bizi cezalandırma. Allah bana yeter. Allah’tan başka ilâh yoktur; O’na tevekkül etti; O yüce arşın Rabbi’dir; O’na iman ettik, her şey Rabbimizin indindendir; akıl sahiplerinden başkası anmazlar. Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme, bize katından bir rahmet ver, kuşkusuz sen çok bağışta bulunansın.”

Şeyh Tusî şöyle diyor: Muharrem ayının ilk on gününde oruç tutmak müstehaptır. Fakat Aşura günü öğleye kadar yemek ve içmekten sakınılmalıdır.

Seyyid İbn Tavus, bu ay boyunca her gün oruç tutmanın faziletli olduğunu ve bu ayda oruç tutmanın, oruçlu kimseyi bütün günahlardan koruyacağını rivayet etmiştir.

Üçüncü Gün:

Bugünde Hz. Yusuf (a.s) zindandan kurtulmuştur; kim bugünde oruç tutarsa, Allah Teala zor işleri onun için kolaylaştırır, ondan üzüntüyü giderir ve Resulullah’tan (s.a.a) nakledilen bir rivayete göre duası kabul olur.

Dokuzuncu gün: Tasua günü olan dokuzuncu gün.

İmam Sadık’tan (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: “Tasua, İmam Hüseyin’le (a.s) yarenlerinin Kerbela’da kuşatıldığı, Şam ordusunun o hazreti öldürmek için bir araya toplandığı gündür. O gün İbn Mercane’yle Ömer-i Sa’d etraflarında toplanan ordunun çokluğu nedeniyle sevinip İmam Hüseyin’le (a.s) yarenlerini zayıf saydılar, kimsenin İmam Hüseyin’e (a.s) yardım etmek için gelmeyeceğine ve Iraklıların o hazreti yalnız bırakacağına emin oldular.” İmam (a.s) sonra, “Babam feda olsun o zayıf garibe” buyurdu.

Onuncu Gece:

Onuncu gece Aşura gecesidir; Seyyid İbn Tavus “İkbal” adlı eserinde bu gece için çok sayıda ve çok faziletli dua ve namazlar rivayet etmiştir. Bunlardan biri yüz rekatlık namazdır; bu namazların her rekatında Fatiha suresinden sonra üç defa İhlas suresi okunur ve namazları bitirdikten sonra da yetmiş defa şu zikir söylenir.

Subhanellahi velhandulillahi vela ilahe illellahu vellahu ekber vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim.”
Diğer bir rivayette “el-aliyyu’l-azim”den sonra “istiğfar ederek bağışlanma dileyin” geçmiştir.

Yine gecenin son vakitlerinde dört rekat namaz kılmak, her rekatta Fatiha suresinden sora ayete’l-kursi, İhlas, Felak ve Nass surelerinin herbirini on defa okumak ve selamdan sonra yüz defa İhlas suresini okumak bu gecenin müstehap amellerindendir.

Ayrıca bu gecede dört rekat namaz kılmak, her rekatta Fatiha suresinden sonra elli defa İhlas suresini okumak da müstehaptır; bu namaz çok büyük bir fazileti olan Emirulmüminin Ali’nin (a.s) namazına uygundur.

Namazdan sonra Allah Teala çok zikredilir, Resulullah’a (s.a.a) çok salavat gönderilir ve mümkün olduğu kadar o hazretin düşmanlarına lanet edilir.

Bu gecede ihya etmenin fazileti hakkında ise şöyle rivayet etmiştir: Bütün meleklerin yaptığı ibadet kadar ibadet etmiş olur; o gecede ibadet etmek yetmiş yılın ibadetine bedeldir.

Kim bu gecede Kerbele’da olup İmam Hüseyin’i (a.s) ziyaret etmeye ve geceyi o hazretin yanıbaşında geçirmeye muvaffak olursa Allah Teala, şehitler arasında İmam Hüseyin’in (a.s) kanına bulanmış olduğu halde o hazretle birlikte mahşere çıkarır.

Şeyh Abbas Kummî’nin “Mefatihu’l-Cinan” kitabından alıntıdır.
Sayfa:618

Aşura Ziyareti, Anlamı ve Türkçe Okunuşu

Aşura Ziyaretinin Türkçe Yazılışı

Esselamu aleyke ya eba ebdillah Esselamu aleyke yebne resulillah Esselamu aleyke yebne emiril muminin vebne seyyidil vesiyyin Esselamu aleyke yebne fatimete seyyideti nisail âlemin Esselamu aleyke ya sarallah vebne sarihi vel vitrel mevtur Essleamu aleyke ve elel ervahilleti hellet bi finaike aleykum minni cemien selamullahi ebeden ma begitu ve begiye-l leylu vennehari

Ya eba ebdillah leged ezumeti-r reziyyetu ve cellet ve ezumeti-l musibetu bike eleyna ve ela cemi-i ehlil İslami ve cellet ve ezumet musibetuke fi-s semavati ela cemi-i ehli-s semavati fe leene-l lahu ummeten defeetkum en megamikum ve ezaaletkum en meratibikumu-l leti rattebekumu-l lahu fiha ve leene-l lahu ummeten gateletkum ve leene-l lahu-l mumehhidine lehum bi-t temkini min gitalikum beri’tu ile-l lah ve ileykum minhum ve eşyaihim ve etbaihim ve evliyaihim

Ya eba ebdillah inni silmun limen saalemekum ve herbun limen haarebekum ilee yevmi-l giyameti ve leene-l lahu ale ziyadin ve ale mervane ve leene-l lahu beni umeyyete gatibeten ve leene-l lahu-bne mercanete ve leene-l lahu omere-bne se’din ve leene-l lahu şimren ve leene-l lahu ummeten esrecet ve elcemet ve teneggebet ligitalike bi ebi ente ve ummi leged ezume musabi bike fe es’elu-l lahe-l lezi ekreme megameke ve ekremeni en yerzugeni talebe sarike me’e imamin mensurin min ehli beyti muhammedin salla-l lahu aleyhi ve alihi

Allahummec elni indeke vecihen bi-l huseyn aleyhi-s selam fi-d dunya vel ahireti Ya eba ebdil lahi inni etegerrebu ile-l lahi ve ilee resulihi ve ilee emiri-l muminine ve ilee fatimete ve ile-l heseni ve ileyke bi muvaalatike ve bi-l beraaeti mimmen gaateleke ve nesebe leke-l herbe ve bi-l beraaeti mimmen essese esaase-z zulmi ve-l cevri aleykum ve ebreu ile-l lahi ve ilee resulihi mimmen essese esaase zalike ve bena eleyhi bunyaanehu ve ceraa fi zulmihi ve cevrihi aleykum ve ela eşyaikum beri’tu ile-l lahi ve ileyku minhum ve etegerrebu ile-l lahi summe ileykum bi muvaalatikum ve muvaalati veliy yukum ve bi-l beraaeti min e’daikum ve-n nasibine lekumul herbe ve bil beraaeti min eşyaihim ve etbaihim

inni silmun limen salemekum ve herbun limen harebekum ve veliyyun limen vaalaakum ve eduvvun limen aadaakum fe es’elu-l lahe-l lezi ekremeni bi me’rifetikum ve me’rifeti evliyaikum ve rezegeniye-l beraete min e’daikum en yec’eleni meekum fi-d dunya ve-l ahireti ve en yusebbite li indekum gedeme sidgin fi-d dunya ve-l ahireti ve es’eluhu en yubelliğeniye-l megame-l mehmude lekum inde-l lahi ve en yerzugeni talebe sari me’e imamin haadin zahirin naatigin bi-l heggi minkum ve es’elu-l lahe bi heggikum ve bi-ş şe’nillezi lekum indehu en yu’tiyeni bi musabi bikum efzele maa yu’ti musaaben bi musibetihi musibeten maa e’zemeha e’zeme raziyyeteha fil İslami ve fi cemii-s semaavati vel erzi

Allahummec elni fi megami haza mimmen tenaaluhu minke selevaatun ve rehmetun ve meğfiretun Allahummec el mehyaye mehya muhammedin ve ali muhammedin ve memati muhammedin memate muhammedin ve ali Muhammed Allahumme inne haza yevmun teberreket bihi benu umeyyete ve-bnu aakileti-l ekbaad el-l leinubnu-l lein ela lisaanike ve lisaani nebiyyike salla-llahu aleyhi ve alihi

Allahumme-l en eba sufyane ve muaviyete ve yezidebne muaviyete aleyhim minke-l le’netu ebede-l abidine ve haza yevmun ferihet bihi alu ziyadin ve alu mervan bi gatlihimu-l huseyn salavatu-l lahi aleyhi

Allahumme fe zaif aleyhimul le’ne minke ve-l ezabe Allahumme inni etegerrebu ileyke fi haza-l yevmi ve fi mevgifi haza ve eyyami heyati bi-l beraeti minhum ve-l le’neti aleyhim ve bi-l muvalati linebiyyike ve ali nebiyyike aleyhi ve aleyhimu-s selam.

Sonra yüz defa şöyle denilir; Allahummel en evvele zalimin zeleme hegge muhammedin ve âli Muhammed ve ahire tabiin lehu ela zalik Allahumme-l eni-l isabete-l leti cahedeti-l huseyn ve şayeet ve bayeet ve tabet ela gatlihi Allahumme-l enhum cemiien.

Sonra yüz defa şöyle denilir; Esselamu aleyke ya eba ebdillah ve ele-l ervahilleti hellet bi finaike aleyke minni selamullahi ebeden ma begiitu ve begiye-l leylu ve-n neharu ve la ceelehu-l lahi ahire-l ehdi minni li ziyaretikum Esselamu ele-l huseyn ve ele-l aliyyibni-l huseyn ve ele-l evladil huseyn ve ela eshabi-l huseyn

Sonra şöyle denilir; Allahumme husse ente evvele zalimin bi-l le’ni minni ve-b de bihi evvelen summe-s saniye ve-s salise ve-r rabie Allahumme-l en yezide hamisen ve-l en ubeydellahi-bne ziyadin ve-bne mercanete ve omere-bne sa’din ve şimren ve ale ebi sufyane ve ale ziyadin ve ale mervane ila yevmi-l gıyameti.

Secdeye gidilerek şöyle denilir; Allahumme lekel hemdu hemde-ş şakirine leke ela musabihim el-hemdu lillahi ela ezimi reziyyeti Allahum-mer zugni şefaaete-l huseyn yevme-l vurudi ve sebbit li gedeme sidgin indeke me’e-l huseyn ve eshabi-l huseyn ellezine bezelu muhecehim dune-l huseyn aleyhisselam.

Aşura Ziyaretinin Anlamı

Selam olsun sana ey Eba Abdillah! Selam olsun sana ey Resulullah’ın oğlu! Selam olsun sana ey Mu’minlerin Emiri ve vâsilerin efendisinin oğlu! Selam olsun sana ey dünya kadınlarının efendisi Fâtıma’nın oğlu! Selam olsun sana ey Allah’ın kanına (intikamına) talip olduğu ve kanına talip olduğunun oğlu! Ey, (mukaddes) kanın intikamı henüz alınmayan!

Selam olsun sana ve senin eşiğine yerleşen (sana feda olup, senin haremine yerleşen) ruhlara. Hepinizin üzerine benden Allah’ın edebi selamı olsun; ben yaşadığım ve gece ve gündüz devam ettiği müddetçe.

Ey Eba Abdillah senin yasın ve musibetin bize ve İslam ehline çok ağır ve büyük oldu. Senin musibetin göklerde bütün gök ehline de çok büyük ve ağır oldu. Allah lanet etsin, siz Ehl-i Beyt’e yapılan zulüm ve haksızlığın temelini atan topluluğa. Allah lanet etsin, sizi. (ilahi) makamınızdan uzaklaştıran ve Allah’ın size tayin ettiği mertebeleri elinizden alan topluluğa. Allah lanet etsin, sizi şehit eden topluluğa. Allah lanet etsin, sizinle savaşabilmek için (zalimlere) zemin hazırlayan topluluğa.

Ben Allah’a ve siz (Ehl-i Beyt’e) doğru, o (zalimlerden) ve onların izleyicilerinden, takipçilerinden ve dostlarından beriyim.

Ey Eba Abdillah, hiç şüphesiz ben kıyamet gününe kadar sizin ile barışık olanlarla barışığım, sizinle savaşanlarla savaş halindeyim.

Allah lanet etsin Ziyad soyuna ve Mervân soyuna. Allah lanet etsin Ümeyye oğullarının hepsine. Allah lanet etsin Mercâne oğluna (İbn-i Ziyâd’a). Allah lanet etsin Ömer b. Sa’d’a. Allah lanet etsin Şimr’e. Allah lanet etsin senin ile savaşmak için at eğerleyen, dizgin çeken ve nikap bağlayan topluluğa.

Anam, babam sana feda olsun; senin için musibetim çok büyüktür. Şu halde senin makamını yücelten ve beni seninle değerli kılan Allah’tan istiyorum ki, Muhammed’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden olan muzaffer imam (Hz. Mehdi) ile birlikte senin intikamını almayı bana nasip buyursun! Allah’ım, beni dünya ve ahirette Hüseyin (ona selam olsun) ile şerefli kıl.

Ey Eba Abdillah, hiç şüphesiz ben, Allah’a, Resulü’ne, Emir-ül Mu’minin’e, Fâtıma’ya, Hasan’a ve sana, senin sevginle ve sizin (Ehl-i Beyt’in) düşmanlarından beri olmakla yakınlaşıyorum. Onlar ki bu haksızlığın temelini atıp binasını kurdular ve size ve takipçilerinize karşı zulüm ve haksızlıklarını devam ettirdiler.

Ben, Allah’a ve size doğru onlardan beriyim ve önce Allah’a sonra da size, sizi dostlarınızı sevmekle ve düşmanlarımızdan, size savaş açanlardan ve onların izleyicilerinden beri olmakla yakınlaşıyorum.

Ben, sizinle barışık olanla barışığım, sizinle savaşta olana karşı savaştayım. Size dost olana dostum; size düşman olanla düşmanım. Şu halde sizi ve dostlarınızı tanımakla beni şereflendiren ve düşmanlarınızdan beri olmayı bana nasip eden Allah’tan istiyorum ki beni dünya ve ahirette sizinle birlikte kılsın ve dünya ve âhirette sizin yanınızda bana sebat versin. Beni, sizin Allah katında sahip olduğunuz beğenilmiş makama ulaştırsın. Bana, hidayet imamı olan zuhur etmiş halde hakkı söyleyen (Hz. Mehdi) ile birlikte intikamınızı almayı nasip buyursun.

Allah’tan, sizin hakkınızı ve onun katında sahip olduğunuz ilahî mertebenizi vesile ederek istiyorum ki sizin musibetinizi çektiğim için, bana, musibet çeken bir kimseye verilen mükâfatın en iyisini nasip etsin. Ne de büyüktür bu musibet ve bu musibetin İslam’da ve bütün göklerde ve yerde meydana getirdiği sıkıntı ve acı!

Allah’ım, şu bulunduğum halde-yerde beni, senin salâvat, rahmet ve mağfiretine mazhar olanlardan eyle. Allah’ım, benim hayatımı Muhammed ve Âl-i Muhammed’in hayatı, ölümümü de Muhammed ve Âl-i Muhammed’in ölümü gibi kıl.

Allah’ım, bu öyle bir gündür ki onu, Ümeyye oğulları ve ciğer yiyen (Hind’in) oğlu mübarek saymışlardır. O öyle bir kimseydi ki kendisi de babası da, Senin ve Resulü’nün dilinde lanetlenmiştir. Peygamber’in (Allah’ın salât ve selamı Onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) bulunduğu her yerde ve durduğu her durakta onlara lanet okumuştur.

Allah’ım, Ebu Süfyan’a, Muaviye’ye ve Yezid b. Muâviye’ye lanet et. Senin lanetin ebediyyen onların üzerine olsun.
Bu, öyle bir gündür ki onda Ziyâd ve Mervan soyu, Hüseyin’i (Allah’ın salâvatı onun üzerine olsun) öldürdükleri için sevindiler. Şu halde, lanet ve acı azabını onların üzerine kat kat artır.

Allah’ım, ben, bu gün ve durduğum bu yerde ve bütün hayat günlerimde o (zalimlerden) beri olmakla ve onları lanetlemekle ve Peygamber’ini ve Ehl-i Beyt’ini (hepsinin üzerine selam olsun) sevmekle sana yakınlaşıyorum.

Sonra yüz defa şöyle söylersin:
Allah’ım, Muhammed ve Âl-i Muhammed’in hakkına ilk zulmeden kimseden, ona bu konuda en son tâbi olan kimseye kadar hepsine lanet et.

Allah’ım, Hüseyin’le savaşan ve onu öldürmek için birbirleriyle işbirliği yapan ve sözleşen topluluğa lanet et. Allah’ım, onların hepsini toplu olarak kendi lanetine mazhar eyle.

Sonra da yüz defa şöyle söylersin:

Selam olsun sana ey Eba Abdillah ve O (pak) ruhlara ki senin eşiğinde (hareminde) yer aldılar. (Sana canlarını kurban etme ve aynı mekânda defnedilme şerefine nail oldular.)

Allah’ın selamı benden, senin üzerine olsun ebediyen; yaşadığım ve gece ve gündüz devam ettiği müddetçe.
Allah, bunu, benim sizi son ziyaretim kılmasın. Selam olsun Hüseyin’e ve Ali b. Hüseyin’e, Hüseyin’in evlatlarına ve ashabına.

Sonra şöyle devam edersin:

Allah’ım, sen, (Resul ve Ehl-i Beyt’ine) ilk zulmedeni benim özel lanetime mazhar eyle. Bunun için de, önce birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü ve sonra da dördüncüden başla. Sonra da… Yezid’e lanet eyle. Ziyad’ın ve Mercâne’nin oğlu Ubeydullah’a, Sa’d oğlu Ömer’e, Şimr’e, Ebu Süfyan’ın, Ziyâd’ın ve Mervân’ın soyuna kıyamet gününe kadar lanet et.

Sonra secdeye kapanıp şöyle dersin:

Allah’ım onların musibetine karşı bana, şükredenlerin hamdı gibi hamt etmeği nasip eyle. Bu büyük acı ve musibetimden dolayı Allah’a hamdolsun. Allah’ım, (huzuruna) varacağım gün Hüseyin’in şefaatini bana nasip eyle ve indinde Hüseyin ve canlarını Hüseyin’e (ona selam olsun) feda eden ashabıyla birlikte, benim doğruluk ayağıma sebat ver.

“Ağlayanlar Hüseyin (as) gibi biri için ağlamalıdır.Zira ona ağlamak büyük günahları temizler.”
(İmam Ali Rıza a.s)

kerbela

Yamani Kimdir?

Posted on Updated on

Allah'a İbadet

Yamani as’dan bir Bildiri

Seyyid Ahmed el Hasan, İmam Mehdi (AS)’ın Varisi ve Elçisi: Yamani kimdir? Bu kişiliği ve karakteri tanımlayan herhangi spesifik bir tasvir var mıdır? Yemen’den midir? İnsanları tahrifata/sahteciliğe yöneltmeyecek ve onlara hakkı terk ettirmeyecek şekilde, İmam Bakır as’ın bahsettiği gibi masum mudur? “Onun bayrağı, hidayet bayrağıdır. Herhangi bir müslümanın onun karşısında kibirlenip isyan etmesi helal değildir. Her kim bunu yaparsa, o ateş ehlindendir. Zira o, hakka ve doğru yola davet etmektedir.” (Gaybeti Numani s.264)

Imam Ahmed el-Hasan (Yamani) (a.s)’ın cevabı:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,
İlkin, Mekke’nin Tühame’den, Tühame’nin de Yemen’den olduğunu bilmek yararlı olacaktır. Böylelikle, Hz. Muhammed saas ve Kutsal Ehlibeyt as’ın hepsi “Yamaniler’dir” (hepsi Yemen’dendir); Hz. Muhammed saas, “Yamani”, Ali as, “Yamani”, İmam Mehdi as, “Yamani”, 12 Mehdiler “Yamaniler” dir. Ve ayrıca 1.Mehdi de “Yamani”dir.

Ve bu da ilk amel eden alimlerin bildiğiydi (Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun) “Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki namazı zâyi etti onlar, şehvetlere uydular, azınlıklarının cezâsına pek yakında uğrayacak onlar.” (Meryem: 59). Ayrıca el Meclisi (Allah’ın rahmeti üzerine olsun), Bihar’ül Envar kitabında, Muhammed saas’in Ehlibeyt’inin konuşmasını, “Yamani hikmeti” olarak isimlendirmiştir. (Bihar’ül Envar c.1 s.1). Bu ayrıca Resulullah saas tarafından da bildirilmiştir. Abdulmuttalip as, kutsal evi, Yamani Kabe’si olarak isimlendirmiştir. (Bihar’ül Envar c.22,51,75)

Yamani’nin kişiliğini tanımlayan özellikler ile ilgili olarak da, İmam Bakır a.s şöyle buyurmuştur: “Bayrakların içindeki tek hidayet bayrağı, Yemani’nin bayrağıdır. Çünkü sizi sahibiniz olan Hz. Mehdi’ye davet edecektir. Yamani huruc ettiğinde halkın ve tüm müslümanların silah satması haram kılınacaktır. Yamani huruc ettiğinde ona doğru kalk. Şüphesiz onun bayrağı, hidayet bayrağıdır. Herhangi bir müslümanın onun karşısında kibirlenip isyan etmesi helal değildir. Her kim bunu yaparsa, o ateş ehlindendir. Zira o, hakka ve doğru yola davet etmektedir.” (Gaybeti Numani s.264)

Bunun hesabı aşağıdadır:
-İlk olarak: “Herhangi bir müslümanın onun karşısında kibirlenip isyan etmesi helal değildir. Her kim bunu yaparsa, o ateş ehlindendir”…: ve bu da demektir ki, Yamani, İlahi Vasi’lik safına/dizisine sahiptir. Çünkü hiçbir karakter; Allah’ın Halifesi olamaz; insanlar şu noktaya varmazdan önce.. Ki bu da, eğer o kişi, yeryüzünde Allah’ın Halifesi, Peygamberi, Elçisi, İmam’ı ya da Mehdi’si ise ve ondan yüz çevrilirse; hatta namaz kılınsa, oruç tutulsa bile;
yüz çevirenlerin, cehenneme gidecek olmalarıdır.

– İkincisi: “Zira o sizi hakka ve sırati müstakime davet etmektedir”: Hakka ve doğru yola olan çağrının anlamı; insanları yanlış yapmakla meşgul etmeyecek ve doğru olan şeyden insanları ayırmayacak şekilde; kişinin hiçbir şekilde hata yapma yanlışına düşmeyeceği anlamına gelir. Bu sebepten, bu kişi masumdur ve masumluğu ifade edilmiş ve yazılmıştır. Ve bu anlam, onun özelliklerindeki bu karakter sınırının, bize Yamani karakterini belirlemede fayda sağlayacağı anlamına gelmektedir. Ayrıca, bu hadisin anlamına “Zira o sizi hakka ve sırati müstakime davet etmektedir” kendi varsayımını yapacak kişi, Yamani karakterine hiçbir limit ya da kısıtlama olmadığından beri, İmamlar’ın sözlerini işe yaramaz yapacaktır. İnsanların kutsal İmamlar’ımız (as) hakkında böyle bir şey söylemesini Allah esirgesin.

Yukarıda tartıştığımız şeyin sonucu; Yamani’nin, Allah’ın yeryüzündeki Halifeleri’nden biri olduğu ve onun yeryüzündeki Halifeliği’nin ilahi bir yazı ile yazılmış/bildirilmiş olduğudur. Ve ayrıca çok sayıda reddedilemez delillerle (rivayetlerle ve metinlerle) kanıtlanmıştır ki, Peygamber Hz. Muhammad’in (saas) Halifeler’i; 12 İmamlar’dır (as) ve onlardan sonra da 12 Mehdiler olacaktır. Ve bu yeryüzünde onların dışında, Allah’ın başka masum bir Halifesi yoktur. Ve rahmet/lütuf, dinin kemale erişi ve semavi risaletin mühürlenişi, onlarla tamamlanacaktır.

Buna ek olarak, 11 İmamlar (as)’ın hepsi inmiştir ve onlardan geriye sadece Mehdi as ve 12 Mehdiler (as) kalmıştır. Yamani, İmam Mehdi as’a çağırmaktadır. Bu sebepten, Yamani, Mehdiler’in ilki olmalıdır çünkü ondan sonra gelecek olan 11 Mehdi, onun soyundan olacaktır: “Onlar birbirinden gelme nesillerdir. Allah hakkıyla işitmekte ve bilmektedir. ” (34 Ali-Imran). Onlar ayrıca, Mehdi as’ın zuhur döneminden sonra gelirler. Esasen, onlar, ilahi adalet döneminde geleceklerdir. Ve bilinen ve fix edilen şudur ki, 1. Mehdi, İmam Mehdi a.s döneminde orada olacaktır ve Mehdi a.s kıyam ettiğinde o, Mehdi a.s’a ilk inanandır. Onun amacı, Peygamber Efendimiz saas’in vasiyetinde de geçtiği üzere, İmam Mehdi a.s’ın kıyamı için gerekli olan şeyleri sağlamaktır. Ve Yamani’nin ortaya koyduğu özelliklerinden biri de, onun 1. Mehdi olması ve 12 Mehdiler’den olmasıdır. Ayrıca, Kutsal Ehlibeyt a.s, 1. Mehdi’yi açıklamış ve detaylıca ismini, niteliklerini ve yurdunu tarif etmiştir. Esasen, onun adı Ahmed, künyesi Abdullah (Allah’ın kulu), İsrail’dir. İnsanlar onu “İsrailli” (Yahudi) olarak çağıracaklardır. Ve Hz. Muhammed saas demiştir ki: “Benim adım Ahmed, ben Abdullah’ım (Allah’ın kulu) ve adım İsrail’dir. Ve her kim ona emretmişse, bana emretmiştir. Ve Allah, İsrail’e ne demişse, beni ima etmiştir.” (Tefsir’ül Ayaşi c.1 s.44- Burhan c.1 s.95 – Bihar’ül Envar c.7 s.178). Ve 1. Mehdi, 313′ün ilkidir. Basra’dandır. Yanağında bir iz vardır ve alnı kepeklidir. Vücudu, Musa bin İmran (as)’ın vücuduna benzemektedir. Ayrıca sırtında, Peygamberlik Mührü vardır. Ve onun içinde, Peygamber (saas)’in vasiyeti yer almaktadır. O, İmamlar as’dan sonra, Kuran, Tevrat ve İncil’in ve tüm yaratılışın en bilgilisidir. Ayrıca, zuhurunun başında, genç bir adam olarak ortaya çıkacaktır. Peygamber Efendimiz saas şöyle buyurmuştur: (…genç bir adamdan bahsetti ve sonra ekledi: eğer onu görürseniz, ona biat ediniz. Çünkü Mehdi’nin Halifesi’dir.)-Bişaret’ül İslam s.30.

“Ey Hasan’ın babası, bana kalem ve kağıt getir”, ve vasiyetini şuraya gelene kadar dikte ettirdi ve sonra; “Ya Ali, benden sonra 12 İmamlar olacak ve onlardan sonra da 12 Mehdiler. Sen, Ya Ali, 12 İmamlar’ın ilkisin. Ve vasiyetini, 12 İmamlardan bahsederek şu noktaya kadar dikte ettirdi. Ve sonra şöyle buyurdu; Böylece, bunlar 12 İmamlar’dır. Onlardan sonra, 12 Mehdiler olacaktır. Böylece, ölüm ona yaklaşırsa, bunu oğluna, yakın olanların ilkine teslim etmesini sağla. Onun üç ismi vardır; biri benim ve babamın ismi gibi Abdullah (Allah’ın kulu), diğeri Ahmed ve üçüncü ismi de, Mehdi (Hidayet eden)’dir. O, inananların ilkidir.” (Bihar’ül Envar c.53 s.147./ Gaybet’ül Tusi s.150./ Gâyet’ül Merâm c.2 s.241).

Ayrıca İmam Cafer-i Sadık as’ın şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Bizim ortamızdan, Kaim’den sonra Hüseyin’in soyundan 12 Mehdi olacaktır” (Bihar’ül Envar c.53 s.148. Burhan c.3 s.310. Gaybet’ül Tusi s.385).

Tekrardan İmam Cafer-i Sadık a.s şöyle buyurmuştur: “Bizden, Kaim’den sonra İmam Hüseyin (as)’ın soyundan, 11 Mehdi olacaktır” (Bihar’ül Envar c.53 s.145). Ve bu hadiste Kaim, 1.Mehdi’dir, 12. İmam değil. Çünkü İmam Mehdi a.s’dan sonra 12 Mehdi gelecektir.

İmam Bakır a.s, 1. Mehdi’yi tanımlarken şöyle buyurmuştur: “O kumral renklidir, gözleri çekiktir, hilâl kaşlıdır, iki omuz arası geniştir. Başında kepek, yüzünde ise ben vardır. Allah Musa peygambere rahmet etsin.” (Gaybet-i Numani, bölüm.13 hadis no.3)

Ayrıca Müminlerin Emiri Ali a.s uzun bir konuşmasında şöyle buyurmuştur: “…Onların ilki Basra’dandır. Ve sonuncusu İbdal’dan” (İslam’ın Müjdecisi s.249, Beyrut sene 1999)

Ayrıca İmam Cafer-i Sadık as, Kaim’in takipçilerinden bahsettiği uzun bir konuşmasında şöyle buyurmuştur: “…Ve Basra’dan… Ahmed…” (Bişaret’ül İslam s.148)

Ayrıca Imam Bakır (A.S) şöyle buyurmuştur: “Kaim’in iki ismi olacak. Biri gizli, diğer aşikar. Aşikar olan Muhammed, gizli olan ise Ahmed’tir” Kemal el Din, c.2 s.653 no.57. Peygamber Efendimiz saas’in vasiyetinde de açık olduğu üzere; Ahmed, 1. Mehdi’nin ve Muhammed ise, İmam Mehdi as’ın ismidir.

İmam Bakır a.s şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah’ın, Taligan’da bir hazinesi var. Bu hazine, ne altın ne de gümüş, fakat Horasan’dan 12.000 askerdir. Ve sloganları, Haşimoğulları’ndan gri bir katıra binmiş, kırmızı bir saç bandı takmış, onlara liderlik eden bir genç olan “Ahmed Ahmed”tir. Sanki onu Fırat’ı geçerken görür gibiyim. Eğer onu duyarsan, buz üstünde emeklemek zorunda kalsan bile, peşinden git” (Müntehab’ul Envar El-Muzi’e. s. 343). Ve Ahmed, 1. Mehdi’nin ismidir.

Seyyid İbn-i Tavus, El-Fiten ve’l Melâhim kitabı s.27 (Gazabın Emiri; ne budur ne de şu; fakat o, Halife olan Yamani’dir).

Ve ayrıca El-Fiten ve’l Melâhim kitabı s.80 (Biraraya gelip, kime biat ettiklerine bakacaklar ve bu durumdayken, cinden ya da insandan duyulmamış bir ses işitecekler: “bu kişiye biat edin – ismi ne budur ne de şu; fakat o, Halife olan Yamani’dir”).
Ayrıca, Şeyh Ali el Kurani, Mücem hadis el Mehdi Kitabı c.1 s.299′da bahsettiği üzere: (Mehdi, el Yemen’de bir kökene sahip olması dışında, yalnızca Kureyşten’dir. Ve ilahi hilafet sadece onlardadır). İmam Mehdi a.s’ın soyu bilinmez olduğundan beri ve 1. Mehdi’nin, İmam Mehdi a.s’ın soyundan geldiğini bildiğimizden beri, 1. Mehdi’nin “kesik” soy ağacına sahip olması önemli hale gelir. Bu özellikler muzaffer Yamani’nin ve 1. Mehdi’nin özellikleridir. Çünkü onlar aslında, yukarıda da açıkladığımız üzere, tek bir kişidir.

Ancak, daha fazla bilgi istiyorsanız, ben diyeceğim ki, mukaddes kıyamın zeminini hazırlayan Yamani, 313 kişiden biridir ve bayrağı İmam Mehdi a.s’a verendir.

Ayrıca, 1. Mehdi mukaddes kıyam döneminde de vardır ve o, mukaddes kıyamın başlangıcında ve öncesinde, İmam Mehdi a.s’a ilk iman edendir. Bu sebepten, İmamlar ve Mehdiler, yaratımdan önce Allah’ın Hüccetleri olduğundan ve 1. Mehdi de onlardan olduğundan beri, onlardan birinin, bir diğerine “Hüccet” olması, önem taşımaktadır. Bu sebepten, eğer bu karakter sadece ama bir kişi ise o, Yamani a.s üzerine Hüccettir. Bu suretle, 1. Mehdi hazırlık devrinin lideri olacak ve Yamani rolü de ikinci rol olacaktır demek doğru olmaz çünkü, Yamani asıl hazırlığı yapandır ve mukaddes kıyam döneminin ana lideridir.

Sonra, 1. Mehdi’nin Yamani ve Yamani’nin 1. Mehdi olması gerekir. Bu nedenle, Yamani’nin adı Ahmed’tir, Basra’dandır, yanağında iz vardır, kıyamın başında genç bir adamdır, başı kepeklidir, İmamlar’dan sonra Kuran, İncil ve Tevrat’ı en iyi bilendir, kesik bir soyağacına sahiptir, lakabı “Mehdi”dir, insanların itaat etmesi FARZ olduğu, masum bir İmamdır, hiçbir Müslüman’ın ona yüz çevirmesi caiz değildir, aksi takdirde cehennem ehlinden olacaktır çünkü o hakka ve doğru yola ve İmam Mehdi a.s’a davet etmektedir… ve… ve… tüm bunların hepsi İmamlar tarafından, Mehdi’nin özellikleri olarak dikte edilmiştir. Ayrıca, isterseniz Gaybet-i Numani, Gaybet-i Tusi, Kemal el Din, Bihar’ül Envar (c.52 & c.53) ve diğer hadis kitaplarına da (kütüb el hadis) başvurabilirsiniz.

Söylenmesi gereken başka birşey de, İmam a.s ile birlikte olan Yamani’nin tüm 313 takipçisi; onlar doğrudan liderleri Yamani ile ilişkili olduğundan, Sena’dan olan Yamani ve Iraklı Yamani onlardan olduğundan; “Yamaniyun/Yamaniler” olarak çağırılmaktadır.

Hayır hayır (öğüt almazlar). Aya andolsun!﴾32﴿ Dönüp gitmekte olan geceye; ﴾33﴿ Ağarmakta olan sabaha andolsun ki, ﴾34﴿ O (cehennem), insanlar için, sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için uyarıcı büyük cezalardan biridir.﴾35-37﴿ Her nefis, yaptıklarına karşılık tutulan bir rehindir; ﴾38﴿ Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka: ﴾39﴿ Onlar cennetlerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar?﴾40-41﴿ “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” ﴾42﴿ Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik; ﴾43﴿ Yoksulu doyurmuyorduk; ﴾44﴿ (Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk, ﴾45﴿ Ceza gününü de asılsız sayıyorduk, ﴾46﴿Sonunda bize ölüm geldi çattı.” ﴾47﴿ Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez. ﴾48﴿ Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar! ﴾49-51﴿ (Uyarıcılardan) öğüt almak yerine onlardan her biri, kendisine, açılmış sahîfeler (ilâhî vahiy) verilmesini istiyor. ﴾52﴿ Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar.﴾53﴿ Asla! Ama bilsinler ki bu, gerçekten bir öğüttür, uyarıdır! ﴾54﴿Dileyen ondan öğüt alır. ﴾55﴿ Ve Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya lâyık olan da O’dur, mağfiret sahibi de O’dur.﴾56﴿ (Müdessir Suresi).

(…”Aya” andolsun) ay; koruyucu, “gece”; zalimlerin durumu ve “sabah” ise; İmam Mehdi as’ın şafak vakti ve güneşin doğuşu gibi, Halifesi ile birlikte başlayacağı dönemin başlangıcıdır çünkü o, güneştir. Ve bu küçük kıyamet, Mukaddes Yüce Olaylar ve İlahi Vaka, varolan alametlerin en büyüklerindendir. Onlar 3 tanedir: küçük kıyamet, ricat ve büyük kıyamet/diriliş; “Onlara bir uyarı olarak” uyarı ikazı; uyarı olan elçi ve 1. Mehdi’dir. O haberci ve ağır azabın uyarıcısıdır ki böylece her kim ileri gitmek isterse gitsin, her kim de geri gitmek isterse, Mehdi a.s’ın Dağı’ndan geri gitsin. “Her nefis, yaptıklarına karşılık tutulan bir rehindir” ve bu, her insanın kendi eylem ve yaptıklarına göre değerlendirildiğinden beri açıktır. “Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka” ve onlar yargılanmaktan beri tutulmuşlardır, onlar “yakın” olanlardır ve Mehdi as’ın 313 takipçisinden olan, Yamani’nin Ansarları’dır. Onlar cennete yargılanmadan gireceklerdir. Yüce Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Şayet o, Allah’a yakın olanlardan ise;﴾88﴿ Ona huzur, güzel nasip ve nimetlerle dolu cennet vardır. ﴾89﴿” (Vakıa Suresi). “Ancak hakkın ve erdemin tarafında olanlar başka: ﴾39﴿ Onlar cennetlerdedir; günahkârlar hakkında birbirlerine sorular sorarlar?﴾40-41﴿ “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” ﴾42﴿ Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik; ﴾43﴿” Bu da, biz onlardan, Allah’ın Halifesini izleyen ve itaat edenlerden değildik. İmam Mehdi as’ın Halifesi’ni ve 1. Mehdi’yi (Vaat Edilmiş Yamani) izlemedik diyenlerdir. Ve Yamani; (herhangi bir Müslüman’ın ona yüz çevirmesi caiz değildir ve her kim bunu yaparsa o ateş ehlindendir).

Allah yeter bana, ben yalnız O’na güvenmekteyim ve O büyük arşın sahibidir. İmam Ali a.s; dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen kişileri getiren; Hint’in oğlu Muaviye yüzünden mağdur olmuştu (Allah ona lanet etsin). Ve ben bugün test edildim. Tıpkı Müminlerin Emiri gibi… Fakat; 70 tane Muaviye ile birlikte…Ve hepsi, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen insanlar tarafından takip edilmekte… Allah, onların tarif ettiği ve inkar ettiği şeyler için bize yardım etsin.

Ahmad Al Hassan
Imam Mehdi (A.S)’ın Halifesi ve Elçisi

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saas’in Vefat Gecesi Yazdırdığı Vasiyet

Posted on Updated on

Vasiyet2

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla; Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Allah’ın Selam ve Salatı, O’nun sevgili Resulü Hz. Muhammed (saas)’in ve onun Ehli Beyt’inin, İmamlar ve Mehdilerin üzerine olsun.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saas’in vefat gecesinin öncesinde yaşanan olaylara ve özellikle “Kara Perşembe” diye bilinen, o son Perşembe gününde yaşanan olaya dönersek, ümmetin tamamının, Peygamber Efendimiz saas’in bir vasiyet yazmak istediği hususunda hem fikir olduğunu görürüz.

Ve Peygamber Efendimiz saas demiştir ki: “Bana bir kalem ve bir kağıt getirin. Böylece benden sonra yanlış yola sapmayasınız diye size bir yazı yazabileyim.” Ve orada bulunan sahabeler bu hususta anlaşmazlığa düşerler. Ve Peygamber Efendimiz saas sinirlenir ve onlara odayı terketmelerini söyler. Kara Perşembe olayı, Sünni kitaplarındaki onlarca hadisin yanı sıra, Şii kitaplarında da bildirilmiştir.

Şu hadis Sahih Buhari’dendir: İbrahim bin Musa, o da Hişam’dan, o da Muammer’den, o da Abdullah bin Muhammed’ten, O da Abdulrezzak’tan, o da Muammer’den, o da El Zahri’den, o da Ubeydullah bin Abdullah’tan, o da İbni Abbas’tan (Allah onlardan hoşnut olsun) nakletmiştir: “Allah’ın peygamberi (s.a.a.s) vefat zamanı geldiğinde, evinde bir sürü insan vardı. Onlar arasında, Ömer İbn Hattab da vardı ve Allah’ın Resulü buyurdu: “And olsun size bir kitap (yazı) yazacağım ki, benden sonra asla sapmayacaksınız.” Ve o esnada Ömer dedi ki: “Gördüğünüz üzere, peygamberin (s.a.a.s) ağrıları onu yenmiştir ve bizim elimizde Kuran vardır. Ve bu bize yeterlidir” Bunun üzerine, evde bulunanlar arasında ihtilaflar başladı ve tartışıldı, bazılar bırakın Allah’ın peygamberi yazmak istediği mektubu yazsın ki sapkınlığa uğramayalım ve diğer muhalif grup ise Ömer’in dediğini dediler ve bu şekilde sesler yükselince; Allah’ın Peygamberi (s.a.a.s) şöyle buyurdu: “Benim yanımdan gidin ve beni yalnız bırakın.” Ubeydullah, ibni Abbas’ın şöyle dediğini nakleder: “Allah Resulu’nun, onların anlaşmazlığı ve gürültüsünden dolayı, yazmak istediği yazının engellenmesi çok büyük bir musibettir” -Buhari, Fasıl: HÛRÜ`L-ÎYN VE ONLARIN MÜSTESNÂ SIFATLARI Hadis No. 1275.

Online Kaynaklar:

Arapça: http://www.islamweb.net/
İngilizce: http://www.sahih-bukhari.com/
Türkçe: http://hadis.ihya.org/buhari/konu/773.html

Şimdi ümmet aşağıdakiler hakkında hem fikirdirler:

1. Peygamber Efendimiz saas bir vasiyet yazmak istedi.
2. Yazacağı yazı içeriği ya da ilahi metin, ümmetin yanlış yola sapmamasını garanti ediyordu.
3. İnsanlar, Peygamber Efendimiz saas önünde bu konu ile ilgili ayrılığa düştüler ve tartıştılar.
4. Peygamber Efendimiz saas onlara evi terk etmelerini emretti.

Ve ümmet aşağıdakiler hakkında anlaşmazlığa düştüler:

1. Vasiyet yazıldı mı, yazılmadı mı? Fakat, vasiyetin yazılmadığı ile ilgili belirli bir hadis, rivayet de yoktur.
2. Ya da vasiyet yazıldı fakat mutlaka bize ulaşmadı.

Hepimiz bu felaketin Perşembe günü olduğunu ve Peygamber Efendimiz saas’in Pazartesi günü vefat ettiğini biliyoruz. Eğer takva sahibi bir kişi, ümmetin batıla düşmesine korunak olan, bir yazıyı elinde bulunduruyor ve sırf Ömer bin Hattap, bunun insanlara ulaşmasını engellemeye çalıştığı için ve bu yazının insanlara ulaşmasını istemediği için, sizce, ümmetin en dindarı ve en takvalısı olan Peygamber Efendimiz saas, bu yazıyı yazmaktan vazgeçer mi? Hatta önünde koskaca 3 gün olmasına rağmen?

Tabi ki Peygamber Efendimiz saas yazıdan vazgeçmedi. İnsanoğlunun en merhametlisini nasıl bunu yapmakla suçlarız? O Hazret’in (saas), bizi batıla yönelmekten koruyacak olan bu yazıyı yazmadığını ve bizi haktan mahrum ettiğini nasıl söyleriz?

Ayrıca, vasiyet yazmak Kuran’da, Allah Teala tarafından birden fazla ayette, her mümine farz kılınmıştır.

Ve eğer yazdıysa, ümmetin dalaletten korunmasını garanti eden bu yazı var olduğu sürece, Allah svt’nın İlahi Merhameti tarafından bize ulaşması zorunludur.

Bu nedenle, ortaya şu sonuç çıkmaktadır:

1. Vasiyet yazıldı.
2. Ve bu yazı, ümmetin dalalete düşmekten korunması için bir garantidir.
3. Ve bu, hadis kitapları ile bize ulaşmıştır.

Şimdi eğer bir bütün olarak, farklı mezheplere inananlar da dahil olmak üzere, tüm kitapları araştırırsak, sadece Peygamber Efendimiz saas’in vefat gecesi yazmış olduğu, tek bir vasiyet olduğunu görürüz. Ve bu vasiyetin içinde de, ümmetin Halifeleri’nin, 12 İmamlar ve 12 Mehdiler’in isimleri tek tek bizlere bildirilmiştir.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saas’in vefat gecesi yazdırdığı Vasiyeti:

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saas, vefat gecesi Ali bin Ebu Talib as’a şöyle buyurdu:

“Ey Hasan’ın babası, bana kalem ve kağıt getir”, ve vasiyetini şuraya gelene kadar dikte ettirdi ve şöyle buyurdu;

“Ya Ali, benden sonra 12 İmamlar olacak ve onlardan sonra da 12 Mehdiler gelecek. Sen, Ya Ali, 12 İmamlar’ın ilkisin. Allahu Teala seni semalarında, Aliyyel Murtaza, Müminlerin Emiri, Sıddıkul Ekber, Farukul Azam, Memun(Güvenilir) ve Mehdi (Hidayetçi) adlarıyla isimlendirmiştir. Bu isimler gerçek anlamda senden başka kimseye atfedilmemelidir. Ya Ali, sen benim ailem üzerine, onların yaşamlarında ve ölümlerinden sonra ve kadınlarımın üzerine, Vasim’sin. Kimi tasvip edersen, yarın beni bulur ve kimi reddedersen, ben ondan beriyim. Ben onu görmeyeceğim ve o da beni Kıyamet Günü’nünde görmeyecektir. Ve sen benim ümmetime, benden sonra, Halifem’sin. Eğer vefat sana yaklaşırsa, hilafeti, hayırlı olan oğlum Hasan’a teslim et. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da, hilafeti, oğlum Hüseyin’e, Şehit, Tathir ve Maktul olana teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, ibadet edenlerin Mevlası olan ZeynelAbidin Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed Bakır’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Cafer-i Sadık’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğlu, Musa Kazım’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti oğlu, Ali Rıza’ya teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Emin ve Takva Sahibi olan Muhammed’e teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, öğütçü olan Ali’ye teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, fazil olan Hasan’a teslim etsin. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, Muhammed’in Ailesi’nin Emanetçisi (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) olan Muhammed’e teslim etsin. Böylece, bunlar 12 İmamlar’dır. Onlardan sonra, 12 Mehdiler olacaktır. Eğer vefat ona yaklaşırsa, o da hilafeti, oğluna, yakın olanların birincisine teslim etsin. Onun üç ismi vardır; biri benim ismim gibi Ahmed, diğeri babamın ismi gibi Abdullah, üçüncüsü de Mehdi (Hidayet Eden)’dir. O, inananların ilkidir.”

ve esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh

—Şeyh Tusi, Gaybet Kitabı, S.150.

—Şeyh Hür El Ameli, İzbat’ul-Hudat Kitabı, C.1 S. 549.

—Şeyh Hür El Ameli, El İkaz Min’el Hacaa S. 393.

—Şeyh Hasan bin Süleyman El Hilli, Muhtazar El Besair Kitabı, S.159.

—Allame Meclisi, Bihar’ül Envar, C. 53, S.147.

—Allame Meclisi, Bihar’ül Envar, C.36, S.260.

—Şeyh Abdullah Bahrani, El’evvelim, C.3, S. 236.

—Seyyid Haşim Bahreni, Gayet El-Meram, C.1, S. 370.

—Seyyid Haşim Bahreni, El-İnsaf, S. 222.

—Feyz El-Kaşani, Nevadir El-Akbar, S. 294.

—Şeyh Mirza El Nuri, El Necim El-Sakib, C.2 S. 71.

—Seyyid Muhammad Muhammad Sadık El Sadr, Tarih Ma Ba’d El-Zuhur (Zuhurdan Sonraki Tarih), S. 641.

—Şeyh Meyanci, Meketibul Resul, C.2, S. 96.

—Şeyh Kurani, Muhtasar Müçem Ahadis El İmam’ul Mehdi, S. 301-13.

will gaybet tusi sayfa150